29.11.2007 tarihli köşe yazımın başlığına “Avrupa Birliğinin Yolu Senoz’dan Geçer” vermiştim…  O yazımın üzerinden nerdeyse on yıl geçti. Bugünü gördüğüm o yazımda ironi yapmış  ve yazıma şöyle başlamıştım;

“Artık zamanı gelmedi mi sevgili Senozlular! Bu ülke Türküyle- Kürdüyle-Çerkeziyle-Lazıyla-Gürcüsüyle-SENOZLUSUYLA kurulmamış mıdır? Bizim atalarımızda… Osmanlıdan bu yana bu devlet için, vatan için, bayrak için, cepheden cepheye koşturmamışlar mıdır? …

En son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim de birilerinin kafası karışmasın… artık zamanı gelmedi mi derken kastettiğim şudur; “ Bağımsız Senoz Cumhuriyetini” kurmak ve bu uğurda ne gerekiyorsa hem maddi hem manevi olarak bütün Senozluların elini taşın altına koymaları noktasında ki sorumluluklarıdır!... “

Ben o gün bu satırları yazarken yüzde yüz inandığım ve haklı olduğuma inandığım gerçeklere kapı aralamak ve iktidarın yanlışlarına dikkat çekmekti. Benim gibi düşünenlerin doğrularına bıyık altından gülenler bugün için tamamen bizim dillendirdiğimiz noktaya gelmişlerdir!

“Açılım safsatasından” bu yana geçen süreye aklıyla, vicdanıyla ,milletin birliği şuuruyla bakan her okuyucuma soruyorum!

Bu güzel ülkenin geldiği nokta benim gibi sizin de zorunuza gitmiyor mu?

Evet size soruyorum ve cevap istiyorum; Vicdanınıza, yüreğinize, birikiminize danışın ve cevap verin?

Dün Osmanlı ecdadımızın bugün de Türkiye Cumhuriyetinin sahip olduğu büyük geçmişe karşın; bu ülkeyi idare eden bugün ki iktidarın “açılım” adı altında ortaya koydukları pespayeliğe diyeceğiniz bir şey yok mu?

Yoksa daha önce bir yazımda getirdiğim misal gibi; “kuzunun kurttan kaçmasında şaşılacak bir şey yoktur, çünkü düşmanıdır. Esas şaşılacak şey kuzunun kurda gönlünü kaptırmasıdır!” diyeyim!

Tamam dün inanıyodunuz oy verdiğiniz partiye, bugün de inanıyorsunuz ,ki % 50 oy verdiniz! Ama %50 oy verdiğiniz bu partinin idare ettiği ülkenin bir bölgesin de Suriye’den de kötü görüntülere nasıl tahammül ediyorsunuz ve hala sessiz mı kalacaksınız!

Ben manen kalbi mutmain olanlardanım bugün için!

Bugüne gelinceye kadar olup bitenleri görmeye anlamaya çalışarak uyarı görevlerimi yaptım. Necip Fazıl Üstadın ifadesiyle; “Türklük bir ruh halidir. Büyük bir okyanustur” sözünü anlamaktan ve o büyük okyanustan bihaber olanlar bizim Milliyetçiliğimizi ayaklar altına almaktan imtina etmezken sizler elleriniz patlarcasına alkışlayanlar oldunuz!

Ama yakın uzak tanıdıklarımıza bu durumu izah ederken “siz yanlış anladınız” aslında şöyle demek istedi diyerek her yanlış politikada olduğu gibi burda da tevile gittiniz!

İktidarın “açılım” meselesinde olduğu gibi attığı her yanlış adımı dilimizin döndüğünce eleştirirken, siz oy verenlere de “iktidarın yenlışlarına eyvallah diyen değil, onları eleştiren, doğruyu yapmaya zorlayan bir irade ortaya koyun “ diye avazımız çıktığı kadar haykırdık!

İktidarın  açılım sürecin de göz yumduğu “kazılan hendekler” , “depolanan silahlar” ve bölücülerin “öz yönetim “ talebi size bile “görünen köy kılavuz istemez” atasözünü söyletmeye başladı bunu elbette görüyorum! Ama iş işten geçtikten ve ayaklanma provalarının bugün provadan öteye geçtiği bir ülkede çok geç kaldığınızı da anlamış olmanızı umut ederim!

Geldiğimiz noktada,bugün ülkemizde yaşanlanları tarafsız ve objektif bir şekilde değerlendirmeye tabi tutan her insaflı Türk vatandaşı ,açılımın başladığı günden bugüne kadar geçen süreyi “Türkiye’nin çözülme ve bölünme süreci” olduğu noktasında hemfikirdir artık!

Biliyorum iktidara oy veren sizlerin de bu durumdan izdirap duyduğunuzu! Ve gerçekten ülkemiz zor ve çetin bir süreçten geçiyor. Ahlanıp vahlanmanın zamanı değil bunu da biliyorum. Sahip olduğumuz onca değerimiz, maalesef uydurulan ve dayatılan “açılım safsatasına” kurban edildi.

Şimdi; hep birlikte devletimizin yanında olmak “elimizi taşın altına koyma” zamanıdır. Sağcısı,Solcusu,Milliyetçisi,İslamcısı ,vatanseveri artık kimsek ; “beni sokmayan yılan bin yaşasın” sözüne muhalif bir tavır ortaya koyarak vatanımızın bölünmemesi için birbirimize el vermek zamanı olduğuna inanmalıyız!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…