Dostlarım uzun zamandır soruyorlar bana…Doğduğun, büyüdüğün, yaylalarında çobanlık yaptım diye övündüğün Senoz’unda o eşsiz harikulade tabiat coğrafyasında, HES santralleri yapılıyor ve sen olumlu yada olumsuz anlamda görüş belirtmedin bugüne kadar…. diye.

Aslında özel sohbetlerimde bu konudaki görüşlerimi dostlarımla paylaşmıyor değilim ama kamuoyuna ilk defa bir bütünlük içerinde fikirlerimi yazacağım…

Bugün Dünyamızda ki felaketin adı “küresel ısınmadır”.dünyamızda küresel ısınma karşısında yaşama alanlarının her geçen gün azaldığı inkar edilemeyecek bir gerçektir. Bilim adamlarının raporlarına göre 1960’larda ki kirlenme buzulların yüzde 20’sini eritti. Bu hızla devam ederse 2070 yılında dünya buzulsuz kalacak,küresel çölleşme olacak,denizler yükselecek ve dünya küresel ısınma yüzünden 10 yıl içinde geri dönülmez bir noktaya gelecek. Bilim adamlarının araştırmaları sonucu “küresel ısınma” önlenemediği taktır de Türkiye’miz 100 yıl içinde Kuzey Afrika’ya dönecektir...

Fazla teferruata girmeden Türkiye’miz de yaşayan insanlar kuzeye yani Karadeniz’e yerleşmeye çalışacaklar!İşte anahtar sözcük bu!...insanlarımız artık Karadeniz de yaşamanın tatlı telaşı içinde olacaklar önümüzdeki 10 yıllarda.Ne garip bir durum ki, bugün Karadenizli, Rizeli, Çayelili, Senozlu evelerini barklarını,yaylalarını,güzelim derelerini kısaca “Baba Ocağını” terk etmiş gurbet ellerde bir yalanın içinde debelenip duruyorlar…

Bu cümleyi bilinçli yazdım sevgili okuyucular! Hayatları boyunca yaşadıkları o güzelim senoz vadisine bir çivi dahi çakmayan ama bugün ne hikmetse köylerini yeniden hatırlayan Senozluları görünce acı acı tebessüm etmekteyim…

Öncelikle şunu belirtmeliyim;bu satırların yazarı yıllar yılı Senozu,yaylalarını,ormanını, derelerini,,karlı dağlarını terk etmeyelim diye avazı çıktığı kadar bağıran ve bu konularda proje üreten birsidir hem de 20’lı yaşlarında…

Ben Rize Kaçkar Gazetesin de “Hay de Senoz Yaylalarına” diye manşet atarken ,bugün HES’lere karşı gelenler ya duymamazlıktan geliyorlardı yada Bodrum’da,Antalya’da günlerini gün ediyorlardı..O gün görüyordum aslında bu hesapsız kitapsız köyleri boşaltan insanımızın gittikleri yerde mutlu olamayacaklarını!Bir şeyler yapalım diye didinirken o günlerde bana burun kıvıranları hatırlıyorum.Bir misal vermek istiyorum.Demiştim ki; Senozun orta yerine bir çay fabrikası kuralım elbirliğiyle,her köyden on kişi bu fabrikada istihdam edilirse  köylerimiz yaşama alanı olmaya devam edecektir,diye…biliyorum ki,köylülerimiz ekonomik kaygılarından dolayı “Baba Ocağını” terk etmek zorunda kalıyorlardı.

Bugün HES’lere  karşı çıkan değerli hemşerilerimin bu ve buna benzer projeleri var mı,doğrusu merak ediyorum.Bir şeye karşı çıkmak ancak onun yerine bir şeyler koymakla mümkün değil mi? Yoksa sizin telaşınız,yazın bir haftalık tatilinizi geçirmek için gideceğiniz köyleriniz yada yaylalarınızda ki görüntü ve gürültü kirliliğini önlemekten öteye bir değer ifade etmiyor mu?

Benim maksadım üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil inanın sevgili Senozlular. Ben insanı hallerimizden bahsediyorum, insanı yolculuğumuzdan, iç hallerimizden ve duygularımızdan…Senoz vadisi tüm Senozlulara Allahın verdiği harikulade bir armağandır.Bu armağanı koruma ve kollama görevi,tüm insanlığın olduğu gibi öncelikle Senozlularındır…

Bizi içine alacak… yüreğimize yorgan olacak… kimsesizliğimize çare olacak… ve en nihayetinde Senoz ve Senoza dair hikayelerimizin devam etmesi için doğduğumuz “Baba Ocağını” gurbet olmaktan çıkarmalıyız. O zaman Senozumuza karşı söyleyecek sözümüz ve bakacak yüzümüz olacaktır….

Görüşmek dileğiyle,Allaha emanet olun….