Sözlükleri karıştırırsanız “hizmet” kelimesinin tanımlarında önemli bir terim ile karşılaşırsınız. “…karşılık beklemeden.” Yani eğer hizmet diyorsanız, bir şeyler adına yola çıkıyorsanız, bir amaç ve hedef uğruna, birilerini hedefe kitlemek istiyorsanız, karşılık beklemeyeceksiniz, başa kakmayacaksınız, yaptıklarınızı benzetmemi mazur görün yumurta koyup yedi düvele duyuran tavuk gibi her tarafa reklam etmeyeceksiniz, fedakârlığın en büyüğünü siz yapacaksınız. Yok eğer tam tersi bir durum söz konusu ise o zaman ona hizmet demeyeceksiniz, fedakarlık demeyeceksiniz. Ona ya ticaret diyeceksiniz ya da menfaat ilişkisi diyeceksiniz.

Neyi kastettiğimi çok iyi anlamışsınızdır. Benim birilerini eleştirmek için eleştirdiğim insanlar kadar bir şeyler uğruna çok uzun bir geçmişimin olması gerekir. Olmadığına göre ben kendimde böyle bir hak görmüyorum ama gözlemlerimi söylemek istiyorum. Bu konudaki görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Memleketin başka meselesi yokmuş ki bir dershane meselesi aldı yürüdü ki adeta meydan savaşı arenasına döndü. Kılıçlar çekildi, oklar gerildi, karşılıklı açıklamalar, suçlamalar, kırık kol ve kanatlar havada uçuştu, tam hücum emri verilecekti ki karşılıklı geri adım ve uzlaşma mesajlarıyla sıcak ortalık meydanı ılıman ama her an ısınıp tekrar kaynayacakmış gibi bir alana taşındı.

Karşılıklı dedim de alınmayın. Karşı derken iki taraf anlamına gelir biri devlet diğeri bir cemaat. Devlet kendine paralel devlet veya güç yapılanmasına hiçbir zaman izin de vermez fırsat ta vermez. Muhatap ta almaz. O halde siz sadece o devletin bir ferdisiniz ve devlet kuruluşlarından eşit bir vatandaş olarak veya bir sivil toplum kuruluşu olarak hizmet alırsınız veya hizmet verirsiniz.

Hepimiz iyi biliyoruz ki mesele dershane meselesi değildir. Mesele öğrencilerin adeta sadece bir test çözme makinesi olmaktan çıkarıp kitaplarla haşir neşir olan, kendini ifade edebilen bir çocuk olması meselesidir.  Çocukların test makinesi olmaktan çıkıp kendilerine vakit ayırabilen cumartesi ve pazarını sokakta parklarda toprakta çamurda oynayıp hayatla iç içe yaşayan bir çocuk olmasıdır. Bir üniversitenin felsefe bölümünde doçent bir dostum anlatmıştı. Felsefe bölümünü kazanmış Anadolu lisesi mezunu bir öğrenci çok çalışmasına rağmen imtihan kağıtlarına kendini ifade edemez durumda yorum ve bilgiyi gerektiren felsefe soruların hiç birine istenilen cevabı veremez. Hoca öğrencisini çağırır ve kendisinin bu soruları cevaplayabileceğini birikimli biri olmana rağmen neden yorumlar yapmadığını ve kendini ifade etmediğini sorduğunda aldığı cevap bugünkü eğitim sisteminin halini anlatan çok önemli bir konuya parmak basmıştır.

-“Hocam ben Anadolu Lisesi mezunuyum ve ben sadece bir test makinesi olarak görüldüm. Sadece bir ömür test çözüm ben ne anlarım anlatmaktan yorum yapmaktan bana şıkları söylesen ben hemen cevap vereyim demiştir”

Başbakan der ki çocuk çocukluğunu yaşasın, paralel eğitim sistemi olmasın cumartesi pazarı heder olmasın dershaneye verdiği para ile okulunu da okuyabilsin iki iş değil tek iş yapılsın biz öğrenciyi destekleyelim öğrenci başı para aktaralım teşvik verelim. Öğrencinin dersaneye harcayacağı para ile aynı zamanda okulunu da rekabetçi bir ortamda daha iyi şartlarda okuyabilsin. Aynı anda iki iş olmasın. Dershanelerin okullara dönüştürülmesi meselesinin temel esprisi bütünüyle bu. Ve burada başbakanın samimi olduğu her önüyle bellidir. O insan Anadolu insanının acısını solumuş, inançlarını soluklamış, düşüncelerini paylaşmış, hayatın tüm acımasız cenderelerinden geçmiş hastanede muayene olamadan dönmüş, devlet kademesinde yetkililerden şamar yemiş çocuğunu dahi ülkesinde okutamamış bir başbakan. O samimi olmasın da kim samimi olsun Son on yıldır iktidar bu dönüşümü yapacağını bas bas bağırırken muhalefet partileri iktidar programlarında bunları ele alırken, şimdi ne oluyor. Bir bardak suda fırtına demiyorum, fırtına bardakları çoktan aştı okyanuslara ulaştı.

Bir tek şey ifade etmek istiyorum. Ne hükümet üyelerine ve iktidar kanadına ve ne de cemaat kanadına yakışmayan bir yaklaşım sergilenmektedir. Her iki kanadın da tartışma alanı gazete manşetleri kaset savaşları boyutuna taşınmamalıydı. Diyalog hoşgörü kanalları kapanmamalıydı. Birbirine kör ve sağır muamelesi yapılmamalıydı. Yedi düvele hoşgörü ve diyalog mesajları verenler omuz omuza verip bir şeylerin değişmesi için beraber çile çekenler, beraber aynı soluğu soluyanlar böyle mi olmalıydı? Ahde vefa denilen birlikte çile çekilen birlikte bir şeyler yapılan omuz omuza kalp kalbe insanların birbirlerine ettiği laflara bir bakın insanın içi sızlıyor. Şimdi insanın akına bütün bu olanların bir “hizmet” değil de tamamen rant meselesi olduğu akla getirmez mi?

Anadolu insanının büyük emekleri büyük fedakârlıkları cemaati dünya arenasına taşımıştır. Aynı insan topluluğu, Ak partiyi iktidar yapmış, liderini dünya lideri konumuna taşımıştır. Tüm dünyada ülkesinin prestijini bir numara yapmıştır. Her iki kanadın da milletimizin gözünde büyük bir prestij kaybına uğramamanız için bir dost ve sizi yakından tanıyan bir kardeşiniz olarak bütün bu fitneci aracıların kopardıkları fırtınaların tamirine gitmelisiniz diye tavsiye etmek istiyorum. Siyasette oy kullanmak ve birinin iktidara gelmesi önemlidir. Bu milletin ayarlarını onlarca yıl bozmaya uğraşanların, değerlerini ters yüz edenlerin şimdi bu küçücük meselenizde kendilerine durumdan vazife çıkarmak uğruna oy potansiyelinize göz dikmeleri ve göz kırpmaları sizin içinizi acıtması gerekmez mi? Böylesi davranışa girişecek olursanız hayatınızın hatasını yapmış olursunuz. Eğer birbirinizi daha fazla kırmaya devam ederseniz, sizler Ak Partiye oy verseniz de vermeseniz de fark etmeyecektir. Oy oranınızı test etmek gibi kimsenin niyeti de olmayacaktır. İsterseniz böylesi partilere oy verin kimse bunu niye yaptınız da demeyecektir. Ancak sizler Ak partiye büyük hizmet etmiş olacaksınız bu seçimlerde oy vermemekle. Çünkü hep cemaatin gölgesinde bu kadar oy alıyorsunuz diye suçlanan Ak parti ilk defa siz olmadan yüzde elliyi geçecek ve cemaat gölgesinden kurtulacaktır. AK parti İlk defa partileşecektir. Siz de hizmet adına samimiyet testinden geçeceksiniz.

Saygılarımla Allah’a emanet olun.

Hanefi Kulaksızoğlu