Eserken, en sevdiğim şeydir ağaçların arasında dolaşmak. Bazen çimeni yere yapıştırmak veya bir çamı ruküya getirmek… yağmura olan tutkum nerden gelir bilmiyorum. Vazgeçilmezimdir. Yağmur- ben, cise-ben, sis- ben. Hızımı neşemden alırım, eser savururum ama bazen de öfkem galebe çalar dağlarda. Belki vurulan bir yaban keçinsin, dereden saçmalarla yakalanan denizalasının veya kesilen bir yaş dalın intikamını almak için öfkeden deliye döndüğümde tüm gücümle sarıp sarmalarım sizleri öyle ki kimselere fırsat vermek istemem doğada dolaşmalarına…

Yaşam kimse için kolay olmamıştır. Herkes kendi kaderini yaşar. Kimi insandır kimi hayvan veya bazısı bitkidir. Kimisi yazdır kimisi kış; kimisi rüzgardır, yağmurdur, kardır… saymakla bitmez. Hepsinin yaşamda bir yeri vardır ve de görevi. Bakınca çocukça gibi görünen pek çok şeyi yetişkinler bile henüz tam idrak edip anlayamamıştır. Bir ağacı keserken aslında bir bulutu yok ettiğini veya bir taşı yerinden kaldırırken mekanına zarar verdiğini çünkü insanların bilinci değişmiş. Ne bir ağacın canı olduğunu ne de bir taşın Allah’ı zikrettiğini hatırlar olmuş. Suçlu kim..? veya kimler. Bu tartışılabilir bir konu uzadıkça uzar ayrıca bizim ülkemizde çözüm odaklı değil de daha çok sorunların içinde boğulmak odaklı bir düşünce sistemi geliştirilmiş…

Ben bu konuda oldukça şanslıyım ama yavaş yavaş bozulan doğa dengesi beni de etkisi altına almaya başladı eminim buna. Bugün hala esip savururken sanki gelen global ısınmanın karşısında çaresizmiş gibi kıvranan insanlar bunu kendileri yapmıyormuşçasına ağıt yakıyorlar. Yaktıkları, kestikleri ormanları, yoldukları bitkileri görmüyorlar. Oysa bu suç insanlığın ve bu gerçek değişmez.

Bana düşende ağaçsız ormansız çöl kıvamında toprakları insanların üzerine tüm gücümle yığmak. Bu yaşam sırf onların değil. Kurallar sadece kendi yaşamlarının sağlığı ve düzeni için değil tüm canlıları kapsıyor, peki neden uygulamıyorlar…?

Siz, bir rüzgar olsaydınız nasıl davranırdınız.? Düşündünüz mü? Çocuklarınıza geleceğinize kum fırtınaları mı yoksa yeşilin güzelliğini mi bırakacaksınız? Ne az düşünüyorsunuz. Ben esiyorsam bu bana bu kainatta düşen bir iş ve hakkıyla yerine getiriyorum. Peki siz neden gereğini yapmıyorsunuz. İnsanlığınza düşen işi yaparak. Oturup beni dinleyip konuştunuz mu hiç? Tabiî ki hayır. Neden? Çünkü kendinizden bile neredeyse uzaklaşmışken nasıl yaşadığınız çevreyi dinleyebilir görebilirsiniz ki…

Az bir sıcak odu mu serinlemek ister beni çağırırsınız ama yetişkinliğinizin arkasına sığınır da düşünmezsiniz değerimi. Herkesin yaşam hakkı vardır sanmayın benim sizin gibi ağzım dilim yok diye konuşmasını bilmiyorum. Bu evrende her şeyin bir dili vardır ama beklememeliyim sizden böyle bir duyarlılık çünkü artık farkındayım ki kendi içinde bile kaos yaşayan bir insanlık benim dilimi çözsün ve anlasın…

Siz kavgalarınıza devam edin. Kaoslarınızda boğulun. Yaşamı yutun ve her şeyi katledin ama şurası bir gerçek ki tüm bana ihtiyacınız yokmuş gibi sandığınız bir anda- tıpkı ihtiyacınız ve geleceğinizde size faydası olup olmadığını düşünmediğiniz ve katlettiğiniz doğa gibi- ey rüzgar nerdesin es artık dediğiniz bir anda sizi en sıcak rüzgarlarımla boğup sonunuza yardım edeceğim…