Onlara el uzatmak, yardım göndermek, derdiyle dertlenmek, akılcı projelerle sorunlara köklü çözümler sunmak ise vicdan sahibi, gönül ehli, insanlığa hizmete adanmış ruhlara düşüyor. 'Sadece benim vermem yetmiyor. O yüzden çevremdeki herkesten bağış topluyorum. Gece gündüz demeden çok çalışmamız lazım. El ele verirsek zincir olur, dünyayı iyilikle kuşatırız. Keşke daha genç ve sağlıklı olsaydım!' Bu feryat, ömrü muhtaç kişileri arayıp yardım etmekle geçmiş, 76 yaşında hayırsever bir hanım olan Nurzan İshakoğlu'na ait. Bulunduğu her ortamda, tanıştığı herkese yoksul ve mazlumlar için yardım çağrısında bulunan Nurzan Hanım, 'Beni görenler bir şey isteyeceğimi bildikleri için artık kaçıyor. Çünkü benim konuşacak daha önemli bir mevzum yok. Babam demişti ki 'kızım sen ver, başkasına karışma' ama benim verdiğim yetmiyor ki, mecburum çevremden istemeye. Bir kişinin vereceği 10 lira bile çok kıymetli.' diye konuşuyor.

Türkiye'nin ilk yerli boya firması 'İshakol' boyalarının sahibi olan İshakoğlu ailesi, yaklaşık yüz yıl önce çıktıkları Çayeli ilçesine yaptırdıkları eğitim ve sağlık kurumları ile tanınıyor. Ailede, giyim, gıda, kırtasiye gibi aynî yardıma muhtaç kişileri arayıp bulma konusunda ise merhum Ahmet Hamdi İshakoğlu'nun eşi Nurzan Hanım önde gidiyor. Hayırseverliğin gelenek haline geldiği aile ortamında babası Süleyman Bey'in iyilik yapmaya dair nasihatleri ile büyüyen Nurzan Hanım, 'Darülaceze'ye meyve götürelim.' dediği babasından 'Kızım, bütün İstanbul'un zekatı oraya akıyor, siz bilinmeyen fakirleri arayıp bulun, hayırı doğru yapın.' şeklinde aldığı cevabı, yardım yapmada temel ilke edinmiş.

Sahip olduğu varlıkların hesabını nasıl vereceğini düşündükçe korkudan titrediğini söyleyen Nurzan Hanım, elinden geldiği kadar yardım faaliyetlerine katılarak şükrünü eda etmeye çalıştığını belirtiyor. 'Eskiden fakire yardım etmek denince, köyden getirilen yardımcı genç kızlara iyi davranmak ve vakti gelince evlendirmek anlaşılırdı. Bunu yapmak hayır adına yeterli görülürdü. Bizim neslimiz İstanbul'da kurulan dernek ve vakıflar sayesinde halkın arasına inip gerçek fakiri bularak yardım etmeyi öğrendi. Bugün dünyanın öbür ucuna bile elimizi uzatabiliyoruz.' diyen Nurzan Hanım, ilerlemiş yaşına ve sağlık sorunlarına rağmen hayra yönelik gayretleriyle çevresine ve genç nesillere örnek oluyor.

Nurzan Hanım'ın 50 yaşında hacca gitmesi, yaşam tarzında olduğu kadar yardım yapma anlayışında da önemli bir değişim yaşatmış. Hayatından lüks harcamaları çıkarıp daha mütevazı yaşamaya başlamış. Hicaz'da hayırseverlerin kurduğu sofraları İstanbul'a dönünce kendi evinde düzenlemeyi gelenek haline getirmiş. Senede iki kere yakın çevresinden 100-150 kişiyi davet ettiği bu sofralarda topladığı bağışlarla iyilik halkalarını genişletmiş. 10 yıl önce de yakın arkadaşlarıyla Üsküdar Hanımlar Grubu'nu kurarak tek başına başaramayacakları geniş çaplı projeler için güç birliği yapmaya başlamışlar. Bir devlet hastanesine diyaliz makinesi alınması, sağlık taraması yapmak için gezici sağlık otobüsü alınması, öğrencilere burs verilmesi gibi birçok güzel işi el birliğiyle kotarmışlar.

'Çok çalışmamız lazım'

Son yıllarda Kimse Yok mu Derneği'nin faaliyetlerine destek olan Nurzan İshakoğlu, Diyarbakır'da bir köy ilkokulunun tamirine katkıda bulunmuş. Hatta bizzat gidip okulun öğrencilerine ve ailelerine yardım dağıtmış. Şimdilerde ise yine Kimse Yok mu Derneği ile Çayeli'nde bir öğrenci yurdunun yapılması için uğraşıyor. En sık tekrar ettiği cümle 'Çok çalışmamız lazım.' olan Nurzan Hanım şöyle konuşuyor: '1970'lerden itibaren Hanımlar İlim ve Kültür Derneği, Şefkat Vakfı sayesinde elimi daha geniş bir çevreye uzatma imkanı buldum. Yıllarca yoksul semtlerde kapı kapı dolaşıp tespit ettiğimiz fakir ve hasta insanlara kendi elimizle yardım götürdük. Paylaşmayı, vermeyi çok seviyorum. Ucuzundan peynir ve bir ekmeğim olsun yeter bana. Kalanını vereyim.'

Dernekler işimizi kolaylaştırdı

Alışverişlerimi hep hayır yerlerinden, kermeslerden yaparım. Halk kazansın. Köprüden geçerken mutlaka seyyar satıcıdan kağıt helva alırım. Haseki'ye giderken köşede ufak tefek şeyler satan adamdan her seferinde bir şey alırım. Benim için küçük ama onun için önemli bir alışveriş. Kimseye, araştırmadan yardım yapmıyorum. Dernekler işimizi kolaylaştırdı. Ben derneğe veriyorum. Onların gerçek ihtiyaç sahibine ulaştıracağına inanıyorum.

Zenginin malında fakirin hakkı vardır

Zekatımı verdikten sonra istediğim gibi harcama yaparım

demek bir Müslüman için ayıp bir şey bence. 40'ta birini vermek en az miktardır ve cimri bir insan için yeterli sayılır. Biz çok vereceğiz. Bunu söylerken bile içim coşuyor. Lüksten kendimi sıyırmaya çalışıyorum. Büyüklerimiz bize, iyiliğe teşvik için nasihat eder, 'Allah fakirin hakkını da zengine veriyor. Biz aslında onlara hakkı olanı vermiş oluyoruz.' derlerdi. Ailemizde hep bu anlayış vardı.

Editör: HABER MERKEZİ