Her zaman ifade ettiğim gibi; en önemli olanı en öne almak gerekir... 

Gözümüzü açıp kapayıncaya kadar geçen bir sürede  “on bir ayın sultanı Ramazan“ yenidenmisafirimiz oldu…

İnsanoğlunun en güzel şekilde nefsini terbiye edebileceği ve sabrını olgunlaştıracağı mübarek günler olarak görürüm orucu…

Kuran ayı olan Ramazan; gönül, akıl, beden ve ruh dünyamızı güzelleştirmek için bulunmaz bir nimettir biz Müslümanlar için…

İlk orucumu ne zaman tuttum tam hatırlamasam da; “Şemkehot Yaylasında” ilk tuttuğum oruçlardan biri ile ilgili yaşadığım bir hatıramı daha önce sizlerle paylaşmıştım.

Çocukluğumda ilk oruç tuttuğum zamanlara ait hafızamda kalan en önemli ayrıntılardan bir tanesi; oruç tutmak isteyen çocukların bu hevesine karşılık evdeki büyüklerin bulduğu çözümdü. Bu çözümün adı “geriki dişlerle” ya da “arka dişlerle” oruç tutmak olarak ifade edilirdi. Çocuklara oruç tutma alışkanlığı kazandırmak için bulunan bu yöntem gerçekten de iler ki senelerde meyvelerini vermesi açısından çok doğru bir yoldu. Ağzımıza attığımız yiyecekleri arka dişlerimiz yâda ön dişlerimizle çiğneyerek yemeye çalışmamız ne güzel bir terbiye yöntemiydi! Buradan oruç tutmak isteyen çocuklarınıza bu usulü denetmenizi tavsiye edebilirim.

Bizim köyde oruç ayının tatlı telaşı günlerce önceden başlardı… Bu öyle bir telaştı ki, bugün bile hatırlayınca insanın içinin huzur kaplaması ve duygularının yeniden tazelenmesine vesile olacak güzellikler barındırırdı içerisinde…

Biz çocuklar için çok önemliydi büyüklerimizle birlikte oruç duygusunu yaşayabilmek. Öyle ki; Sahura kaldırmaları için gün boyu evdekilere yalvarmalarımızı hala unutamam. Ben kendi adıma bir formül bulmuştum sahura kalmak için…

Çok basit ama karşılık bulan bir plandı benimkisi…

Teravih namazından sonra camiden eve geldiğimizde, hemen yatıyordum, böylece uykumu alıyor ve evdekilerin sahur için yemek hazırlamaya başladıklarında uyanmam kolay oluyordu. Tabii uyanmış olmam yeterli değildi, aynı zamanda evden birisinin, ‘uyanmış bari gelsin bir şeyler yesin’ demesi de gerekiyordu!

Bu konuda en güvendiğim kişiler, Rahmetli Büyükannem ve Şaban Abimdi… Eğer o gece sahura bir şekilde kalkabilmişsem, gün boyu sadece evdeki akranlarıma değil, komşu çocuklara da havamı attığım çok olmuştur. 

Bizim Başköy’de, Ramazan o kadar güzel geçerdi ki; hafızamda, yüreğimde kalanları sizlerle zaman zaman paylaşıyorum. Eminim ki o günleri yaşayanlar, bu Ramazan vesilesiyle hatıralarını bir kez daha düşünüp dostlarıyla yâd edecektir…

Düşünebiliyor musunuz?

İftara iki saat kalmış ve biz aşağı mahalleli gençler aç susuz top oynamak için yukarı mahalleye gidebilmişiz. Biz oyunda oynaştayken, elleri öpülesi annelerimiz o uzun Ramazan günlerinde, çimenliklerde, çaylıklarda çalışarak of bile demeden oruç tutarlardı. Üstelik iftara yakın saatte gelip bir de yemek hazırlama telaşına girerlerdi.

Ya iftar saati… Ne güzel hatıralarımız var iftara dair…

Çocukların evlerinin önlerinden bir komşunun “arturmasından” okunacak  “ezan sesine” ya da “Harabetin evinden”  gelecek “Ramazan borusunun” sesine kulak kabartmaları bugün bile insanı tebessüm ettirecek güzellikteydi. Hep birlikte yenilen iftar yemeğinden sonra tadına doyulmayan sohbetlerimiz olurdu. Komşular arasında ki iftar davetleri biz çocuklar için başka bir güzellikti. Gündüz birlikte koşup oynadığımız komşu çocuklarıyla akşamda bir arada olmanın tadı başkaydı. Bugün ki çocukların şansızlığı gibi sosyal medya elimizin altında olmadığından her türlü oyunları birlikte oynamak bulunmaz nimetti bizim için!

Teravihlerle taçlanan Ramazan geceleri, çocukluğumdaki hafızama kazınan en güzel hatıralardı… Hemen hemen bütün köyün çocukları, evin büyükleriyle birlikte Camiye gelirdi. Lüküslerin aydınlattığı Cami ve çevresi tabiri caizse çocuk karnavalına dönerdi…

Düşünebilirsiniz tabii, hep geçmişe dair hatıralar içeriyor yazıların diye…

Değerli okuyucular; bugün geldiğimiz noktada, oruç ve insan ilişkisi “bir ibadet “olmaktan çıkıp sanki zamanı doldurduğumuz, öylesine, alelade bir serüvene dönüşmüştür! Ve maalesef; görsel anlamda zirve yapan günümüz Ramazanları, manevi dünyamızda ki anlamını yitirdi gibi geliyor bana!

İnsanın hayatında öyle zamanlar vardır ki; yerleri ancak o zamanları yaşayarak doldurabilir… Maalesef o günleri bir daha yaşayamayacağımıza göre bize de hatırlamak ve hatırlatmak düşüyor sadece.

Bütün dostlarımın “Mübarek Ramazan ayını” tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum.

 Görüşmek üzere Allaha emanet olun…