İsterdim ki, güzel , olumlu şeyler yazabileyim ama maalesef mümkün olmuyor işte…Akşam düşündüklerin sabaha kadar kadük oluyor! Oysa ne güzel bahar gelmiş,memleketimin dört bir tarafın da çiçekler açmış,insanımız tarlasında ,yaylasında,ekmek parası için kasabasında,ilinde velhasıl hayatın bin bir gailesiyle boğuşur halde….

Sabah işine gücüne giden bir vatandaşın akşam evine döndüğünde karşılaştığı manzara o kişinin bütün umutlarını berhava etmeye yetiyor… İnsanımız ya tv seyretmeyecek ya gazete okumayacak yani kulakları duymayacak gözleri görmeyecek ki bu ülkede olup biten olumsuzluklar onu hayattan ve gelecek umudundan soğutmasın… bu da mümkün olmadığına göre nasıl bir ruh halı içindedir bu ülkenin insanı?

“Umuda dair düşüncelerim” adlı yazım da Üstat Necip Fazıl’dan bir alıntı yapmıştım..Üstat  diyordu ki;

“Mazisi ve tarihiyle dünyanın en ışıklı ve şahsiyetli,hali ve yeni manzarasıyla dünyanın en sönük ve taklitçi iki misalini temsil eder bir memleket vardır ve orası Türkiye’dir!... İçerde herkesin her an gerçek kurtarıcıyı beklediği fakat onun bu işte kendisini vazifeli görmediği;olursa mesut olacağı,olmazsa da rahatını bozmayacağı bir memleket vardır ve orası Türkiye’dir!..

Şimdi geldiğimiz nokta Üstat’ı haklı çıkardığı gibi geleceğe dair umutlarımızı da Kaf Dağının arkasında bıraktı! Burada, bana  en üzüntü veren nokta şudur ki; Ülkemiz ve insanımız bu başıbozukluğu asla hak etmiyor olmasıdır! Hangi tarafa başımızı çevirirsek çevirelim, hayatın her alanında paramparça bir durumla karşı karşıyayız doğrusu…

Bu durumun müsebbiplerinin en başın da kuşkusuz bu ülkeyi yöneten irade olduğunu söylemek vicdanlı bir değerlendirmedir… Vicdanlıdır ve objektiftir de! Bu durumu irdeleyen yazılarımı okudunuz bu güne kadar. Katılmadığınız her nokta bir başka olayla kendiliğinden ispatlanmış ama sorgulamadan uzak düşünen, parti taassubuyla hareket eden, kendisi olmayanlar tarafından başka mecralara çekilmiştir!

En yakınımız da olan kişinin sıradan bir hatasını af etmemek için bahaneler üreten bu ülkenin insanı maalesef ülke idare edenlerle ilgili değerlendirmelerin de çok bonkör davranabilmektedir! Bu durum sadece bağlı olduğu siyasi partiyle ilgili değil aynı zamanda okuduğu gazete, gönül bağı olduğu cemaat ve hatta tuttuğu takım da bu değerlendirmeden beri değildir!

Sürekli bu cemiyetin için de olan bir kişi olarak şunu bir kere daha tespit etmiş bulunuyorum!… Bir takım tutar gibi partili olanlarla , cemaat taassubu için de olanlarla,bu ülkenin meselelerine dair objektif değerlendirmeler yapılamaz,konuşulamaz ve nihayetin de sonuç alınamaz…

Basın-Yayın organların da, son olaylarla ilgili değerlendirmeleri izliyor ve bir kanaat sahibi oluyorsunuz ya da iki arada bir derede kalıyorsunuz!

Ergenekon davası… Anayasa görüşmeleri ve nihayet CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la ilgili servis edilen kasetle ilgili düşünceleriniz, okuduğunuz, seyrettiğiniz ve inanmak istediğiniz şekilde tarafınızdan değerlendirilmiştir!

Gündem de Deniz Baykal ve istifası var ve ben, nihai kanaatimden ziyade daha başka bir mesele üzerine durmak istiyorum…Malum görüntüleri görmedim, ben de sizin gibi basın-yayın organlarında ki taraflı-tarafsız değerlendirmeleri izledim-izliyorum…

Bugün yandaş diye yaftalanan malum basın-yayın organların da Deniz Baykal peşinen suçlu ilan edildi bile! Özellikle, İslami hassasiyetle yayın yaptığını iddia eden bazı  basın-yayın organlarının bu denli küçülebileceğini ben şahsen bekliyordum!

Onların benim düşünce dünyamda ki yansımaları çok sıradandır ve ilkesizdir, bunu bizzat tespit etmişimde… Birkaç yıl önce Ankara’da MHP’nin  mitingi ile ilgili haber yapmayan Vakit gazetesini aradığımda bana verilen cevap şuydu “ MHP’nin mitingini haber yapmak yayın politikamıza aykırıdır!”

Kitlelere mal olmuş bir partinin, Ankara’nın göbeğinde yaptığı miting onlar için önemli olmuyor ama uydurma belgelerle, hukuksuzca tutuklanan, savunma hakları elinden alınan  insanlarla ilgili karalama haberleri her gün manşetlerini süsleyebiliyor! Merhum Nurettin Topçu yıllar önce bu tür yayın politikalarını ilke edinenlerle ilgili şöyle bir tespit yapmıştı… ve bu tespit bugün hala geçerliliğini yitirmemiştir…

"Şimdi son yıllarda dini neşriyat serbest olunca ortaya öyle bozuk, öyle çürümüş bir maya çıktı ki. Bu neşriyatın cehalet, ticaret ve düşüklükten berbat bir eser verdiğini hiç çekinmeden söyleyeceğim. Bunlar yirminci asrın buhranlı hayatının, halli fikir ve felsefe meziyetlerine şiddetli muhtaç olan meselelerinin karşısına, ilkçağların insanlarını bile güldürecek bir iptidailikle çıktılar. Kimi küçük çocuklar için masal olacak meseleler bunların sermayesidir. Lakin esas meseleleri ticaret yapmaktadır” (İsyan Ahlakı)

Ben bura da Deniz Baykal’ın avukatlığını yapmıyorum bir ilkeden bahsediyorum! Hem manevi anlamda yayın yaptığını iddia edeceksin hem de insanların en mahrem hallerini sayfalarına, ekranlarına taşıyarak, onları sorgulamaya-suçlamaya kamuoyu nezdinde küçük düşürmeye çalışacaksın… Bu ne kadar ahlaksız bir durumdur. İslami, O yüce değeri, şahsı ikballeriniz için basamak olarak nasıl kullanmaya cüret edersiniz. Nurettin Topçu’nun da ifade ettiği gibi, asıl meseleniz daha fazla para kazanmak değimlidir!

Son olarak,kayda geçmesi için iki tespit yapmak istiyorum… birincisi, ben, şahsen Deniz Baykal’a bir komplo kurulduğuna inanıyorum,bunu zaman gösterecek…eğer komplo değil de gerçekse bu yaşanılanlar, zaten Sayın Baykal, gereğini yapmış ve istifa etmiştir! ikincisi,Deniz Baykal’ın bu komplonun sorumlusu olarak Başbakanı göstermesine şiddetle karşı çıkıyorum…Tanıdığım Başbakan bu kadar sıradan ,iğrenç bir komplonun için de asla olmaz.... ama ülkeyi idare edenler bu komployu ortaya çıkarmak zorundadırlar da…

Görüşmek üzere,Allaha emanet olunuz….