Siz okuyucularımı direk yazının içine dâhil etmek için çok seveceğinizi umduğum “dalkavuk” fıkrasıyla yazıma başlama gereği duyuyorum!

“Söyle bakalım sen dalkavuk musun?”  

“Evet efendim.”   

“Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.”   

“Hayır, hiç benzemem efendim.”

“Dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.” 

“Evet efendim, biraz da dalkavuğa benzerim.” 

Önce şunu ifade edeyim ki; uyuşturulmuş beyinlere ne söylesek, ne yazsak bir şey anlatamayız! Peşinen reddi ve kabulü olan insan dalkavukluğa en yakın olan tiptir!

Hayatımda en kolay çözdüğüm tiplerde dalkavukluğa meyilli olan insanlardır…

Merhum Ahmet Hamdi Tanpınar; “Haksızlığı her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur” demişti yıllar önce…

Maalesef bugün bu sözün hayat bulduğu dönemi yaşıyoruz!

Haksızlık karşısında ki her susuşumuz, Tanpınar’ın ifade ettiği gibi daha büyük bir haksızlıkla karşı karşıya kalmamız demektir…

 

Fakat haksızlığa çanak tutan iş adamı, bürokrat, medya patronu olunca bu haksızlıklar katlanarak büyüyor…

Her iktidar kendisine yaltakçılık yapacak dalkavuklarının olmasını gönülden ister!

Bu dün böyleydi bugün de böyle…

Şimdilerde; basının, bürokrasinin, iş dünyasının, sanat camiasının, hukukun, emniyetin durumu ortada… 

“Dalkavukluk yarışı” hız kesmeden devam ediyor!

Cemiyetimizi içten içe kemiren sosyal dertler, müzmin hastalıklar tedavi edilmemiş bu iktidar zamanın da, birçoğu kangren haline dönüşmüş de!

Bu durumun müsebbipleri siyasiler olduğu kadar elbette bizleriz de!

Siyasetçi oy isterken de, seçilince de, millet lehine bir karar alırken de hep baş tacımızdır! 

Fakat iş yapılan bir yanlışa dur demeye gelince oy verdiğimiz siyasi partiye toz kondurmayarak “dalkavukluk” yarışında ki yerimizi almakta geri durmayız!

Tabii şunu da hemen ifade edeyim…

Dalkavukluk bugüne has bir davranış değil. İnsan var olduğundan beri bu onursuz yarışın içindedir! Günümüzde iyice ayyuka çıkarak sosyal medyanın da etkisiyle gözümüzün önünde her an arzı endam etmesi yarışın iyice kızıştığının göstergesidir!

Fark etmişsinizdir, benim burada irdelemeye çalıştığım tipleri siyasetçiye karşı dalkavukluk yarışında giren özel ve tüzel kişiliklerdir!

Sizi bilmem ama ben bu kişilerin davranışlarını iğrenerek izliyorum!

Mesela;

Cumhurbaşkanı muhtarları Beştepe’ye çağırıyor, onlara konuşuyor; koro halinde alkış tufanı kopuyor!

Hukukçuları çağırıyor; konuşuyor alkış tufanı!

İş adamlarını çağırıyor; konuşuyor, alkış tufanı!

Sivil toplum kuruluşlarının çağırıyor; konuşuyor, alkış tufanı!

Yazar-çizeri çağırıyor; konuşuyor, alkış tufanı!

Sanatçıları çağırıyor; konuşuyor, alkış tufanı!

Bu alkışlar mecburi mi?

Kimse alınmasın, burada asıl eleştirdiğim sayın Cumhurbaşkanı da değildir!

Bana riyakârlık geliyor bu durum, onun için “dalkavukluk” toplumsal bir boyuta evrilerek cemiyeti içten içe çürütmeye başladı derdim bu çürümeye dikkatleri çekmektir!

Sanki bu güzel ülkenin bugün ki duruma gelmesinin sorumlusu on beş yıldır bu ülkeyi yönetenler değilmiş gibi insanların elleri patlarcasına bu kadar yanlış politikaları alkışlamaları “dalkavukluğun” geldiği boyutu gözler önüne sermiyor mu sizce de!

Halat gibi bileğiyle yayla gibi yüreğiyle

Çoluk çocuk geçindirip haram nedir bilmeyenler

Buyurun sizde buyurun

Buyurun dostlar buyurun

Barış der her bir yanın altın gümüş taş olsa

Dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa

Sapa kulba kapağa itibar etme dostum

İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok

Para pula ihtişama aldanıp kanma dostum

İçi boş insanların bu dünyada yeri yok!

Rahmetli Barış Manço’nun “Halil İbrahim Sofrası” isimli şarkısında hayat bulan gerçek de olduğu gibi; ”dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa” da, bugüne kadar uyguladığınız yanlış politikaları gören, “para pula ihtişama aldanmayan” insanların hala bu cemiyette yaşıyor olması gerçeğini asla değiştiremeyeceksiniz!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…