İster inansın ister inanmasın, bir başka ifadeyle, laik olsun,milliyetçi olsun,muhafazakar olsun,ateist olsun kısaca hangi düşüncede olursa olsun her insanın dünyanın gediği noktada ,elem ve ızdırap veren, insanı ümitsizliğe sevk eden,bugün ki dünya yerine,kendisini güvende hissedeceği huzurlu bir dünyanın varlığını istemesi anlaşılır ve kabul edilir bir gerçektir! 

Tarihin ilk devresinden itibaren , insanın kurduğu medeniyetler,kültür ve gelenekler hep bu gayeye hizmet etmişlerdir…Dünyanın her hangi bir coğrafyasına gidin,bir insana sorun ,alacağınız cevap hep aynıdır,”güven ve huzur dolu bir hayat”… 

Bu insanı ve masum talebe karşılık,yeryüzünü cehenneme çevirmek için insanlığın ilk gününden günümüze kadar geçen süre içinde kötülüğe meyl eden insanların var olması ne yaman bir çelişkidir!... 

Etrafımıza bakıyoruz…”Çirkinliklerle güzellikler”,”yanlışlıklarla doğruluklar”,”kötülüklerle iyilikler” yarış halinde…Biz bu yarışın neresindeyiz? Hangi safta bu yarışa devam ediyoruz,durup sorgulamamız gereken en hayatı şeylerden bir tanesi de bu olsa gerek… 

Bütün zıtlar iç içe geçmiş, gözümüzün önünde hayat buluyor! Ve maalesef insan bu olumsuzlukları bertaraf edecek bir dünyayı kuramadı,kuramayacakta bu gidişle!... 

İnsanoğlunun dünyaya merhaba dediğinden bu yana milyonlarca sene geçti…

İnsanoğlu en başta, Peygamberler vasıtasıyla, zulmün, esaretin, kötülüklerin önüne geçmek için ,ilahi emirlerle muhatap oldu…Peygamberlerin açtığı bu ilahi yoldan,veliler,sultanlar,fikir adamları,sanatkarlar gelip geçti…Ürettikleri kültür ve medeniyeti insanın daha mutlu yaşamasının önünü açtılar…Ama maalesef insan, arzuladığı,özlemini duyduğu mutlu ve huzurlu bir hayata kavuşamadı…

Bugün insanoğlunun geldiği nokta, tamamen içler acısı bir durum arz ediyor. Etrafımız ateş çemberinde tabiri caizse! Ben kendi adıma , geldiğimiz noktanın kritiğini yaparken hiç de ümitli değilim doğrusu… 

Şahsen,etrafımızda olup biten ve bizi her gün biraz daha umutsuzluğa sevk eden olaylar karşısında,insanoğlunun ne hikmetse ,kötülükleri müesseseleştirmek için katkı sağladığını görüyor ve üzülüyorum!... 

Ben bu olayları elbette müşahhas örneklerle izah edebilirim. Fakat bu yazımda böyle bir yola baş vurmayacağım! Zira, bir kez daha anladım ki,hiç birimiz “ayranım ekşi demiyoruz” suçu sürekli bir başkasının yada bir başka düşüncenin üzerine havale ediyoruz!..

Hem örneklemeler yapmayarak ,düşünceme karşı olanların da hışmından bir şekilde kurtulmuş da oluyorum!... 

Kuranı ifadeyle; “ İnsan iyilik ve kötülükle denenmektedir” ve “İnsan imtihandadır” onun için elimden geldiğince kötülüklere ad vermeden nasıl bir tavrın insanı olmamız noktasında ki düşüncelere teğet geçerek “durumumuza” projektör tutmaya çalışıyorum!... 

Eğer “imtihanda olduğumuz” şuuruna vakıfsak ,işte o zaman iyi insan olduğumuzun ipuçlarını yaşadığımız cemiyette etrafımıza verebiliriz diye düşünmekteyim… 

Allah’a ve Ahiret gününe inananlar olarak bizim bu dünyada ki pespayeliğimiz,nemelazımcı davranışlarımız,bilmemiz gerekir ki, “Gayretullaha “ çok daha fazla dokunmaktadır!... 

Üstat Necip Fazıl’ın “ oluklar çift ,birinden nur akar,birinden kir…” dizelerinde hayat bulan  gerçek, bizim inananlar olarak üzerimizde ki sorumluluğun büyük ve ne kadar yüce olduğunu bize hatırlatmıyor mu? Bizim talip olduğumuz dünya ve o dünyaya sunacağımız katkı,nur ikliminden beslenmeyecekse “mümin “olmamızın anlamını ortadan kaldırmaz mı sizce de?! 

Resulullahın buyurduğu gibi “ Siz şimdi uykudasınız, öldüğünüzde uyanacaksınız” Hadis-i Şerifi, bize bu dünyadan sonra bir imtihanın hem de çetin bir imtihanın olacağını hatırlatmaktadır. İşte o gün gelmeden, bugün insanlığımızla ve duruşumuzla hesaplaşmamızın tam zamanıdır diye düşünmekteyim…Yoksa yarın çok geç olabilir! 

Görüşmek üzere,Allah’a emanet olunuz…