Sevgili hemşehrilerim,
Konuşması, yazması, yaşanması zor bir konu şiddet. Hem de doğduğum topraklarda olmuyor, olmaz diye düşünürken, okuduğum haberler üzücü, kahredici. Bir de ailesinde, çevresinde bu olayları yaşayanları düşününce zor, çok zor demekten başka kelime bulunamıyor insan. Öncelikle kaybettiğimiz canlara Allah’tan rahmet diliyorum. Konu kadına şiddet ama konumuz kadına uygulanıyor diye önemli değil, kaybettiğimiz bir can olduğu için önemli.

Son yıllarda ne yazık ki; şiddet haberleri artıyor ve kadına şiddet haberlerinde bölgemizin payı da giderek artmakta. Ne oluyor bize? Bu soruyu soruyor muyuz? Canlar kaybettikten sonra soruyor, sonra unutuyor muyuz? Keşke şiddete meyilli kişileri fark edip, şiddete başvurmadan sorunu çözebilsek. Ne yazık ki; yapılabilen, suçlunun yakalanıp, yargıya teslim edilmesi, cezasını alması için çabalamak. Pandemi sürecinde kadın cinayetlerinin geçen yıla göre azaldığı, şiddete yönelik şikayetlerde de azalma olduğu söyleniyor. Kadınların bir kısmının salgın sorunundan dolayı bu dönemde şikayet edememiş olabileceği de belirtiliyor. Ayrı evlerde kalanlarda sokağa çıkılamadığı, evlerde daha kalabalık olunduğu için dolaylı bir engelleme olmuş olabileceğini de düşünürsek, normalleşme sürecinde daha da dikkatli olmamız gerektiği de söylenebilir. Biriken öfkenin, pandemi döneminde yaşanan farklı ekonomik, psikolojik sorunların dışa vurumu kötü olabilir.

İnsan yaşadığı sürece biyolojik olarak hayatta kalabilmek için çabalar. Salgınla mücadele ederken iyice öğrendik bunu. Hayatta kalmayı başarabilmek için savaşıyoruz önümüze çıkan engellerle. Kendimiz için tehdit olarak gördüğümüz kişiler de buna dahil. Kimi için savaşmak konuşmak, ikna etmek, kimi içinse tehdit, saldırmak, yaralamak, öldürmek, ortadan kaldırmak. Senelerdir çok tartışıldı suçun genetik, psikolojik, sosyolojik kökeni. Farklı teoriler geliştirildi. Biyolojik olarak saldırma eğilimi olsa da psiko-sosyal alanla, kültürel bağlantılarla ilgisi vardır suçun. Hepsini birlikte değerlendirmemiz, çözümler için bize yol açacaktır.

Neden suç işler insan? Kimse doğuştan suçlu doğmaz… Neler insanı suça iter? Hikayeler okur, filmler izleriz. Örneğin, zor bir çocukluktan geçer kardeşler, sorunlar yaşar, acı çekerler, suçla tanışırlar. Sonra biri suçla mücadele için polis olur, biri de kardeşinin mücadele ettiği suçlulardan. Kişilik özelliklerimize göre tepkimiz farklı olabilir, aynı sosyo-kültürel ortamda olsak bile. Bazen o toplumun içinden seçilen arkadaşlar bile yönümüzü belirler. Bazen de çocukluktan rol biçilir bize, anne, babanın bilinçli olmayan seçimleriyle. Çok farklı kişilikler, çok farklı toplumlar, çok farklı toplumsal yargılar, ahlak kuralları, ekonomik koşullar olsa da birbirine benzer suçlar görebiliyoruz. Güçlü güçsüzü farklı şekillerde ezebiliyor. Çocukluktan beri gözlemlemeye çalışırım, belgesel izlerken kaplan avının peşinde düştüğünde yakalayınca sevinen ve üzülenleri. Siz hangi taraftasınız?

Kadına şiddet vakaları duyulduktan sonra konuşulanlardan biri genelde ilk kez suçlunun ilk kez yapmadığıdır. Psikolojik şiddetle başlar ve zamanla fiziksel şiddete dönüşür. Ne yazık ki; vakaların bir kısmında aileler çözüm bulmaya çalışmış oluyor ama kötü son engellenemiyor. Bir kısmında ise daha önce eşin yaptıklarının kapatılmaya çalışıldığı görülüyor. Çünkü fiziksel şiddet uygulayan daha sonra pişman olup eskisinden çok daha iyi davranabiliyor, bir daha yapmayacağını söylüyor. Bir süre sonra ise sarmal yeniden başlayabiliyor. 

Ruhsal sorunları, yaşanan şiddet olaylarını görmezden geldiğiniz oluyor mu? Bugün görmezden geldikleriniz yarın canınızı çok çok yakabilir unutmayalım. Çözümümüz de canını yakanın canını yakmak olmasın. Bu konuda size yardımcı olabilecek kişilere danışın, hukuksal çözümler arayın. Tedavi olması gereken kişiler varsa nasıl tedaviye ikna edebileceğiniz konusunda bilgi alın. Uyuşturucu kullanma vakalarında artışa da dikkatinizi çekmek istiyorum. Suçların artışında da payı var. Kullananların bilmedikleriyse, kişi kendi isteğiyle uyuşturucu kullandığı için sorumluluğu uyuşturucuya atamayacağı. Öfkeden gözün kararması, nefret ve aşırı kızgınlık hâlleri de doğruyu yanlışı ayırt edemeyecek durumda olunmadığı anlamına gelmez. Bu yüzden “Öfkeden gözüm karardı” denmesi suçta bir indirim sağlamaz. Özellikle çabuk öfkelenen ve öke kontrolünün zayıf olduğu kişiler biraz daha kendilerine dikkat etsinler. Eğer öfkenin dışa vurumu da şiddet içeriyorsa istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Öfke kontrolü konusunda sorun yaşayan hemşehrilerime bu konuda destek olunması gerektiğini düşünüyorum. Proaktif yaklaşımlarla çözüme gitmemiz, canların yanmasının önüne geçecektir. Öncelikle öfkeyi kontrol altına almayı öğretmemiz lazım. “Öfkeyle kalkıp, şiddetle ciğerimiz yanmasın.”