Birkaç olayı peş peşe anlatarak yorumsuz bir şekilde sizlerin taktirine sunmak istiyorum bu yazımda…

1991 seçimlerin de biliyorsunuz RP, İDP ve MHP ittifak yapmışlardı. İttifakla beraber seçim çalışmaları da ortak yürütülüyordu. O dönem İstanbul da ticaretle uğraşıyordum. Bizim mahallenin seçim bürosu açılmıştı ben de bir ziyaret edeyim dedim.

Seçim bürosuna uğradığım da Erbakan Hocanın posterinin yanında Rahmetli Alparslan Türkeş’in posteri de asılmıştı… Seçim bürosunda bulunan insanlar sohbet ediyorlardı. Yaşlı bir amca yanındakilere bir şeyler anlatıyordu, bende arkadaşlarla kulak misafiri oldum. Hacı amcamız özetle şunları anlatıyordu; ya arkadaşlar biz Alpaslan Türkeş’i yanlış tanımışız bu güne kadar, bakar mısınız ne kadar nur yüzlü bir insanmış, üstelik Hacıymış da! Ben tebessüm ederek bu anlatılanları dinlemiştim. Seçimden sonra biliyorsunuz ittifak dağılmıştı o Hacı Amcamıza rastlamış ve sormuştum, Alparslan Türkeş için aynı şeyleri düşünüyor musun diye… Amcamın cevabı hala kulaklarımda. Bana dede ki, yeğen bunlardan dava adamı falan olmaz biz yanılmışız meğer!

O seçimden sonra Rize’ye dönmüştüm. Türk siyasi hayatı yeni bir fenomenle tanışmıştı. Onun adı Şevki Yılmaz’dı. Bir gün Çayeli Milli Gençlik Vakfı’nda konuşması var dediler. Arkadaşların ısrarıyla biz de dinlemeye gittik. Salonda toplanan gençleri avucuna almış onlara Milli Görüş düşüncesini anlatarak davanın büyüklüğünü ve Erbakan Hoca’nın kıymetinden bahsediyordu…

Şevki Yılmaz, konuşmasının sonunda öyle bir laf etti ki; kapitalistler, liberaller,sağcılar-solcular, ateistler hatta hatta Ülkücüler siz de gelin bu dava etrafında toplanın!.. Düşünebiliyor musunuz bu kafa için Ülkücüler ne ifade ediyormuş diye!

Dünden bugüne geldiğimiz de bu zihniyetin aynı olduğunu görüyoruz. Kendisini Milliyetçi-Ülkücü diye adlandıran düşünceye karşı marazı bir düşmanlığı var bu kesimin!

Bakın AK Parti Genel Başka yardımcısı Hüseyin Çelik’in hezeyanlarına ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız…

Devletin bir birimin de çalışan insanları Ülkücü diye yaftalayarak, sözde aşağılamaya çalışıyor!

”Bölgedeki çengel bıyıklı Özel hareketçilerin devri kapandı, o Korku figürlerinden bölge halkını biz kurtardık” bu cümlenin açılımı sanırım şu olmalı… Yanı Sayın Çelik demek istiyor ki; o çengel bıyıklıları oradan çekip aldık, artık dağlarda istediğiniz gibi at oynatabilirsiniz!

Nihayetin de, Sayın Çelik’in demek istediği gibi dağlar teröristlerin inisiyatifine bırakılmadı mı?

Mili hassasiyetleri olan insanlara karşı bu düşmanlığın sebebi ne olur diye hiç düşündünüz mü? Öyle ya, her şeye rağmen bu ülkede kendisini Milliyetçi-Ülkücü diye ifade eden kişilerin bu ülkenin birliğine, dirliğine kardeşliğine, ileriye gitmesi noktasında ki düşüncelerin de bir kırıklık mı var yanı?

Sayın Başbakanın meclis gurubunda ki konuşmasına ne demeli?

Başbakanın Ülkücü şehidin mektubunu okurken ağlamasını, hüzünlenmesini anlayabilirim… Nihayetin de Başbakan da bir insan. Ama bu durumun bir propagandaya alet edilmesi hiç de şık olmamıştır. Danışmanları bu konuda Sayın Başbakanı yanlış yönlendirmişler kanaatindeyim! Ülkücüler bu mektupların külliyetini okumuş ve hala okumaya devam etmektedirler. Onun için birkaç Milliyetçi oy nasıl evet olur diye Ülkücülerin bu aziz hatırasını süistimal etmenin hiçbir anlamı yoktur…

Ülkücüler bu durumun müsebbiplerini biliyor. Yıllarca Mamak zindanlarında gördükleri işkenceleri unutmadılar ve unutmayacaklardır da… Fakat birilerinin himmetine asla muhtaç olmadan ve çözüm için ortaya atılan aldatıcı sürece kendilerini dahil etmeyecektirler!

İşinize geldiği zaman bizden, işinize gelmediğinde de en aşağı değerlendirmeye tabi tutacağınız bir düşünce değildir Milliyetçilik…

S. Ahmet ARVASI… “Türk milliyetçileri, dağılmamak, yanılmamak ve güçlenmek için “ tez” ve antitezlerini çok iyi bilmek ve ona göre davranmak zorundadır” der… Özellikle bugün için daha çok ihtiyaç duyduğumuz gerçek budur ve Milliyetçi-Ülkücü düşüncenin insanı “o kafayı” daha iyi tanımak ve değerlendirmek zorundadır…

 

Görüşmek üzere,Allaha emanet olunuz….