Zamanı  vahyin ilk geldiği noktada durduralım. Peygamberimize vahiy gelmiş, Allah insanlara son sözünü söylemiş ve uygulamaların en muhteşemi Asr-i Saadet boyunca hayata geçmiş…Bizim hikayemiz de o günden sonra başlasın,1400 kusur yıllık birikimleri göz ardı ederek,söylenenlere kulak asmadan, ,bugünü, dünün penceresinden bakmadan hayat  sürdürdüğümüzü varsayalım!...

 

İddialı  bir giriş oldu farkındayım! İsterseniz meramımı biraz daha açarak ifade edeyim…Bugün insanların her yanlışına dayanak aradıkları koca bir tarihi hakikatleri unutalım diyorum. Sadece ve sadece unutmayacağımız veya referans alacağımız tarih kesiti Asr-i Saadet olsun…

 

Hayır gene meramını ifade edemedin diyorsanız…ben diyorum ki; ey siyaset yapanlar, yazarlar, çizerler, evliler ,bekarlar, babalar, analar, köylüler, şehirliler, laikler, dinciler, dinsizler nihayetinde, ey insanoğlu ,özelde de bu ülkenin insanı!...

 

Bütün dikkatimiz ve ölçümüzü Asr-i Saadete odaklayarak hayatımızı idame ettirmenin yollarını arıyoruz…

 

Bu yazıyı bana yazdıran gerçeğimi mi de söyleyeyim yeri gelmişken. Mübarek üç ayları idrak ediyoruz. İnsan olma erdemlerinin tavan yapması gereken bu özel günlerde ki,sıradanlıklar kanıma dokunuyor ve içimde ki burukluğu sizlerle paylaşmak için böyle bir yazı denemesine gerek duydum…

 

Mezhep yok,tarikat yok,cemaat yok,parti yok,vahşi kapitalizmi yok, velhasıl bugün üzerine kafa yorduğumuz ve kavga sebebi olan hiçbir beşeri düşüncelerimiz yok! Biliyoruz ki,yukarda saydığım ve saymadığım bütün bu örnekler insanları fırkalara bölen ve onların karakterlerini tasvir eden gerçeklerdir…

 

Ne demiştik? Hepimiz vahye direk muhatabız! Üstelik,en güzel nimetler elimizin altında. Yolculuğumuz en gelişmiş vasıtalarla yapılıyor. Elektriğimiz,suyumuz,yiyeceğimiz,içeceğimiz,giyeceğimiz her ne aklımıza gelirse gelsin yanı başımızda, insanların hizmetinde…Vahye direk muhatap olan ve bu kadar nimetle donatılan insanımıza,daha doğrusu kendimize bakalım ,muhasebemizi yapalım…

 

İnsanın bu dünyada ki gayesi,yaşamaya değer hayat bulmak ve bunun etrafında oluşan güzellikleri bir başkasıyla paylaşabilmek değil mi? Dünyanın Ahretin tarlası olduğuna iman eden vahye muhatap insan bu hakikatin neresin de?

Bunca nimetin içinde,tabiri caizse,yüzen insan…doymak bilmeyen iştahı,şüphe ve güvensizliği, nefis muhasebesinden yoksunluğu,riyakar ilişkileri,makam ve mevki ye olan düşkünlüğü,merhametsizliği, zarafetten uzak kabalığı…daha nesi ve nesi!...

 

Etrafımızda olup bitenleri anlamlandırmadan yoksun,nerde akşam orda sabah ,mantığına yenilmiş insanın yanında, ideal olanı ifade ederek cemiyete çeki-düzen vermeye çalışan kaba softadan,ilericilik bayrağını elinden düşürmeyen bir sürü  insanın at oynattığı bu ülkede,her gün onlarca hatta yüzlerce, insanın yüreğini yaralayan olaylar yaşanmakta…bu mudur vahye iman etmiş insanın durumu,sorarım size?

 

Evet zamanı durduralım ve vahye direk muhatap olduğumuz gerçeğinden hareket ederek bugün ki cemiyete ayna tutalım istedik…

 

Sizi fazla zorlamak istemiyorum doğrusu! Bilmiyorum meramımı ifade edebildim mi?! Zaten vahiy 1400 sene önce gelmiş ve en güzel şekilde yaşanmış. Ben bir hayal kurmak istedim sadece! Vahye göre hayatımızı dizayn etmemiz, bize ve ülkemize hatta dünyaya nasıl bir güzellik getirecek diye…

Sözümü ve iddiamı geri alıyorum! Reel gerçekler var ve bu gerçeklerden kaçamayız elbette!  Onun için,vahiyle hakiki anlamda  muhatap olan her bir insana  şükran duygularımı ifade ediyorum.

Vahye muhatap gibi görünen ama her türlü kirliliğin de baş aktörü olanlara da “sizi kim kurtaracak” sorusunu soruyorum!

 

Zamanı 21. asra getiriyor, reel gerçekler diye yutturulmaya ,unutulmaya çalışılan hakikatlerimize sahip çıkabilme şuuru ve ferasetimiz olsun istiyorum…

 

Halbu ki; vahye direk muhatap olduğunu ifade etmeye çalıştığım bugün bu ülkede yaşayan insanımız,bir Velinin ; “Siz onları görseydiniz deli derdiniz,onlar da sizi görselerdi Müslüman kabul etmezlerdi” diye ifade ettiği Sahabeyi örnek almak yerine, 1400 kusur yıldır,özellikle son birkaç asırdır, izmlerin, partilerin ve ya kişilerin peşine düşerek, hem bu dünyalarını hem de ahretlerinin istikametini çıkmaz sokaklara götürmektedir!...

 

Yazıma ,Vahye ,zaman ve mekan gözetmeksizin direk muhatap olduğumuz gerçeğini bir kez daha  hatırlatarak ve yeniden dirilişimizin,  insan olma erdemlerimizin nasıl olacağı noktasında ki, şu soruları sorarak bitiriyorum…ve elbette cevaplarınızı beklerim de!...

 

Neyi kaybettik?

Neyin eksikliğini hissediyoruz?

Kaybettiklerimizi yerine koymak için çırpınışlarımız var mı?

 

Görüşmek üzere,Allaha emanet olun….