Bugünlerde Musul'un DEAŞ terör örgütünden' dan geri alınması için yapılan askeri harekât gereği, Musul-Kerkük meselesi tekrar gündeme gelmiştir. Önce şunu söyleyelim, uzun yıllar bizim öz toprağımızın bir parçası olan Musul – Kerkük bölgesi, Osmanlı idaresinde ve Lozan anlaşmaları sırasında sadece Musul vilayeti olarak adlandırılmıştır. Bu sebeple bizde bazen sadece Musul dediğimiz zaman; bölgenin en güney şehri ve nüfusunun ezici çoğunluğu Türkmen yanı Türk olan Kerkük şehrini de aynı saha içine dahil ettiğimizin bilinmesini isterim.

MUSUL ilk olarak Yavuz Sultan Selim'in 1514 tarihli Çaldıran Seferi'yle Osmanlı hâkimiyetine girmiş, Kanuni Sultan Süleyman'ın 1534-1535 tarihinde gerçekleştirdiği Bağdat Seferi'yle bu hâkimiyet perçinlenmiştir. O tarihten beri Musul ve Kerkük hep bizim olmuştur. 

Mondros Mütarekesi sırasında Musul bölgesinde, Ali İhsan Paşa komutasında 6. Ordu vardı. Mütareke yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918 günü, saat 12.00'den itibaren 6. Ordu birlikleri Musul bölgesindeydi. Mütareke hükümlerine göre bölgede bulunan bütün kuvvetlerin yerlerinde kalmaları gerektiği halde, İngiliz kuvvetleri buna uymamıştır. Kendilerinin hazırlayıp bize dayattıkları anlaşmaya bile uymayan İngilizler, İlerlemeye devam ederek 1 Kasım'da Hamamalil'e girmişlerdir. Buradan Musul'u işgal edeceklerini söyleyerek Türk kuvvetlerinin Musul'u terk etmesini istediler.

Vatansever ve Kahraman Ali İhsan Paşa, İngilizlerin bu talebini kabul etmemiş. Fakat İş başında bulanan; İngiliz-Siyonist ortak projesi, ihanet şebekesi İTTIHAT TERAKI iktidarının Sadrazamı, 8 Kasım tarihli telgrafı ile Musul’ un boşaltılmasını Paşa’ya bildirmiştir. Ali İhsan Paşa önceleri bu emre uymak istemez. Fakat harbiye nezaretinden gelen ısrarlı talimatlar sonucunda; istemeyerek te olsa 10 Kasım'da Musul'u terk edip, ordu karargâhı ile birlikte Nusaybin'e çekilmek zorunda kalmıştır. Bu talimatlarla Harbiye nezareti, bilerek veya bilmeyerek tarihinin en büyük hatalarından birini yapmıştır. Eğer 6. Orduya Musul’ u boşaltma talimatı verilmeseydi. Belki de Musul ve Kerkük’ u elimizde tutabilirdik. 

Mustafa Kemal Paşa Ankara Ziraat Okulu'nda 28 Aralık 1920 günü yaptığı konuşmasında haksız işgali dile getirerek “Musul'un Mütareke anında Türk Ordusu'nun hâkimiyetinde bulunduğunu ifade etmiş. İngilizlerin Musul’ u işgal etmelerini, İstanbul'un işgalinde olduğu gibi haksız ve Mütareke hükümlerine uymayan bir teşebbüs olarak değerlendirmiştir". O günlerde böyle düşünmesine rağmen 6 yıl sonra, M. Kemal Türkiye’ sinde, 5 Haziran I926'da ki Ankara Antlaşması ile maalesef Musul elimizden çıkmıştır.

Musul konusu Lozan’da çözülemez ve Milletler Cemiyeti’ne (O günkü BM) havale edilir. Bundan sonrası çok daha vahimdir. Önce, oradan çıkan Petrollerden hisse almamız söylenir.  İngilizler bölgede petrol çıkarma yetkisi olan şirketin karından yüzde vermeyi önerirler, bizde kabul ederiz. Bunun üzerine İngiltere, kardan yüzde 25 vermeyi teklif eder.  Fakat Ankara Antlaşması’nda payımız, İngilizlerin verdikleri sözü tutmamasıyla yüzde 10’a düşer.

Antlaşma imzalandığı güne kadar İngiltere’ye ve aleyhimizde cereyan eden bu anlaşmaya, haklı olarak ateş püsküren basın; birden bire susar, ses çıkarmaz daha açıkçası çıkaramaz. Çünkü o günlerde memleketimiz, 4 Mart 1925'te çıkartılan Takrir-i Sükûn (Huzurun Sağlanması) Kanunu (Basın dahil hiç bir muhalif sese izin verilmeyen, Sıkıyönetimden daha ağır bir kanun) ile yönetilmektedir.

 5 Haziran I926'da Ankara Antlaşması yapılır. Ankara Antlaşması, toplam 18 maddeden meydana gelmektedir. Antlaşmanın birinci ve ikinci maddeleri Türk-Irak sınırını tespit etmektedir. 14. maddesi ise bölgedeki petrol gelirinin %10'unun 25 yıl süreyle Türkiye'ye bırakılmasını öngörmüştür. Ancak Türkiye daha sonra 500 bin sterlin karşılığında bu hakkından vazgeçmiştir.

Anlaşma metininden de görüldüğü gibi, Musul petrollerinden Türkiye’ ye vaat edilen yüzde 10 payı dahi, hiçbir zaman bize vermediler veya biz almasını becermedik. Çünkü devrin yöneticileri, hakkımızı 500 bin sterlin karşılığı İngilizlere devreder ve böylece de Musul meselesi kapanır.

            Yukarıdaki bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi bizim hakkımız, öz vatan parçamız olan Musul – Kerkük bölgesini; İngilizlerin entrikaları ile maalesef çok hazın bir şekilde masa başında kayıp ettik. İşte 90 yıl önce çok haksız bir şekilde elimizden alınan veya zamanın idarecilerinin sahip çıkamadığı bu güzide vatan topraklarımızın kısa ve öz bir tarihçesini açıklamaya çalıştım.   

            İşte bilmeyenler bilsin; Musul’ un yanı Musul – Kerkük bölgesinin bizim için ne anlam ifade ettiğini. Bu bölge: en az bir Güneydoğu bölgesi kadar, bizim öz vatanımızdır. Maalesef bu vatan toprağı bugün itibarıyla tam 90 yıldır, Anavatandan ayrı kalmıştır. Büyük bir üzüntü ve hicap duyarak söylüyorum ki, Ne zaman milli topraklarımıza katılacağı da şimdilik meçhul.

Unutmayalım ki, Hatay’ da aynı şekilde Lozan’ da kayıp edilmiş fakat sonra anavatana kazanılmış bir vatan parçamızdır.

Lozan’ da elimizden çıkmasına rağmen 30 Haziran 1939 yılında anavatanımıza kazandırdığımız Hatay gibi, İnşallah en kısa zamanda;  Musul-Kerkük bölgesini de geri alıp, tekrar anavatanımıza katarız. Bu temennilerle hepinize, Yüce ALLAH’ tan hayırlı, huzurlu günler dilerim.