İletişim bilimi açısından bakıldığında iletişimi tanımlayan basit ve bir o kadar da geniş anlamlı dört bileşke vardır. Gönderici-Mesaj-Kanal-Alıcı iletişimin genel tanımını yapmaktadır. Her birini ayrı ayrı ele alırsanız kitaplar dolusu tanım yapmak mümkündür. 

Ama bu yazı bir iletişim dersi yazısı değil bu yüzden tanımlara girmeyeceğim. Sadece iletişimin insan ilişkileri içindeki yerine değineceğim. Ya da iletişim kurarken nasıl da iletişim kuramadığımızı anlatacağım. 

Teknoloji ile birlikte hayatımıza yeni ve bir o kadar da hızlı iletişim kanalları/araçarı girdi. Artık mekân tanımaksızın birçok yerden değişik kanallar aracılığıyla insanlarla iletişim kurmaktayız. Bu gelişme güzel bir gelişmedir. Tabii iletişim kurdukça iletişim kurmamızın yoğunluğu arttıkça yalnızlaşmasak. 

Modern hayatın ve kalabalıkların içinde insanların gittikçe yalnızlaştığı bir gerçektir. Teknolojik iletişim araçlarıyla birlikte yalnızlığımızı daha da artırmaktayız. Neden mi? Çünkü iletişimin özü insandan geçmektedir. Yüz yüze olan iletişim en gerçekçi iletişim şeklidir. Hangi iletişim bilimi kitabını okusanız, hangi alanda bir iletişim kampanyasını inceleseniz, öncelikli olarak yüz yüze iletişim vurgulanır. Ardından ise yan destekçiler olarak diğer teknolojik iletişim gelir. 

Tam birisiyle konuşurken çalan cep telefonu iletişimin egemeni olmaktadır. Aranan arandığı için telefonu açmak zorunda hissetmektedir kendini. Peki, karşısında duran kişi? O nasılsa orada… Fazla örneklere girmeyeceğim bu yazıda; her bir ifadeyi örneklemek gerekiyor ama bu bir ders yazısı olsun istemiyorum. 

Yukarda da demiştim, en büyük iletişim gerçeği insan: çünkü insan hem verici, hem mesajın kendisi, hem iletişim kanalı hem de alıcı konumundadır. Bu gerçeği ortadan kaldıran bütün teknolojik iletişim aygıtları iletişimin özünde yer alan gerçek manaları silip yok etmektedir. 

Birisi, Peygamber Efendimiz (sav)’a bir soru sorduğunda Efendimiz o kişiye karşı bedenen dönerek cevap verirdir. Yani bütün varlığı ile karşısındakine değer verdiğini ifade ederdi. 

Şimdilerde ise, tam sohbet ortasında çalan cep telefonu yâda msn den gelen bir mesaj araya girebiliyor. “Önce msn dekine bir cevap vereyim; alınır yoksa” diyerek karşımızdakini bir tarafta bırakabiliyoruz. Daha niceleri… 

Şimdi sen böyle yapma diyeceksiniz… Ben yaptığımı değil bir gerçeği yazıyorum. 

msn de iş görüşmeleri, msn de aşk tartışmaları, msn de arkadaşlık muhabbetleri, msn de dini sorunlar, msn de insan ilişkileri…vs. 

Hiç bir teknolojik gelişmeye karşı değilim sadece birincil derecede gerekli olan insan ilişkilerinin önüne ikincillerin geçmesinden endişe duymaktayım. 

İletişim esasında insanın varlığını ortaya koyan bir alandır. Fiziksel olarak bir arada olamadığımız ortamlar yapay kalmaktadır. Gerçek olmayan sanal âlemlerde sıkışıp kalmak bizi gün ışığından, havanın sıcaklık-soğukluğundan, yağmurun ıslaklığından ve karşımızdakinin bakışlarından uzaklaştırarak insani özümüzden koparmaktadır. 

Ben msn mi bu yüzden kapattım. Önceden yaptığım gibi biriyle konuşmak istediğimde yanına gidiyorum. Mesafe önemli değil. Yılda bir kere olsun uzak bir diyara gidip bir dostum ile yüz yüze muhabbet etmek, bir ömür msn de yazmaktan daha kıymetli geliyor bana…