Mısır halkı 3 Temmuzdan itibaren yaklaşık 2 aydır, darbecilere karşı direnmeye devam etmektedir. Bu zaman zarfında meydanları dolduran silahsız, sağa sola saldırmayan, barışçıl gösteride bulunan halkın üzerine; en az 3-4 defa askerler tarafından alenen, açıkça silahlı saldırı yapılmıştır. Saldırılar sonucu, bugüne kadar en az 3-4 bin kişi öldürülmüş, 10 bin’ den fazla kişi de yaralanmış olmasına rağmen, Mısır halkı; direnişinden vaz geçmemiş, milli iradesine sahip çıkarak, bütün dünya ya muhteşem bir demokrasi dersi vermiştir.  Bana göre bu direniş; Müslüman ve kardeş Mısır halkının tarihine altın harflerle geçecek, başta İslam âlemi olmak üzere bütün mazlum milletlere örnek olacak bir direniştir.

Askeri darbecilerin otomatik tüfekler, tanklar ve çeşitli zırhlı araçlarla üzerlerine gelmelerine rağmen; Müslüman kardeşler önderliğindeki Müslüman Mısır halkı, en küçük bir yılgınlığa veya pişmanlığa düşmeden devam ettirdikleri bu şanlı direnişlerini takdirle karşılıyorum.  Türkiye’deki bir din kardeşleri olarak, bu “BÜYÜK CİHADLARINI”   en derin saygı ve coşkuyla selamlıyor ve başarılı olmaları için, yüce ALLAH’ a dua ediyorum.

Bizdeki bazı kişiler maalesef Gezi parkı isyancılarıyla, Mısır’ da ki darbeye karşı çıkan bu şanlı ve şerefli direnişçileri bir tutmaktadırlar. Oysa aralarında siyahla beyaz kadar büyük fark vardır.

Şimdi bazıları soracaktır. İkisi de aynı eylem olduğu halde, neden bu kadar farklı. Neden Gezi’ dekiler isyancı da Mısır’ da kiler şanlı ve şerefli direnişçiler oluyor.

Bunun cevabı aslında çok basittir. Biri mevcut bir hakkı gasp etmeye, meşru düzeni yıkmaya; diğeri ise gasp edilen hakkı geri almaya, yıkılan düzeni düzeltmeye çalışmaktadır.  

Gezi’ dekiler, milletin seçtiği meşru iktidarı; sağa sola saldırarak, anarşik ve kaotik ortam çıkartarak yıkmaya çalışmışlar. Böylece hem iktidar mensuplarının şahsı, hem de ona oy veren seçmenlerin milli iradelerini gasp etmeye, bir hak ihlaline çalışmışlardır.

Hâlbuki Müslüman Kardeşler öncülüğündeki Mısır halkı; kendilerinin seçtikleri liderlerini, ellerinden alan darbecilere karşı “hakları olan, iktidarı” geri alma direnişinde bulunmaktadırlar.

Kısacası Mısır’ da kiler ellerinden alınan haklar geri almanın peşindeler. Bunun için, 2 aydır büyük ve acı kayıplar vererek şanlı direnişlerine büyük bir kararlıkla devam etmektedirler. Gezi parkındakiler ise tamamen keyfi bir istekle; 2014 yılında yapılacak seçimlere kadar ülkemizi yönetme hakkına sahip iktidarı ve onun lideri Sevgili Başbakanımızı bu haktan men etmeye çalışmışlardır. Tabi bu tevessüllerinde haklı olmadıkları için; İradesine sahip çıkan milatlımızın, seçtiği iktidarına gereken desteği vermesi karşısında başarılı olamamışlar, kayıp etmişleridir.

Bu tür haksız hareketlere başvurdukları müddetçe de her seferinde kayıp etmeye de devam edeceklerdir.  

MISIR’ DA ASKERİ DARBEYE, DARBE DİYEMEYEN BATİ’ NIN MASKESİ DÜŞMÜŞTÜR.

Başta ABD ve AB olmak üzere bütün batı dünyası yıllardır hep; Demokrasi ve seçimlerin erdemini savunmuş ve bu ortamda oluşan, Demokratik düzenin havarılığını yapmıştır. Bu sebeple darbelere ve darbecilere karşı gözükmüşler; Bu değerlerin batının asla vaz geçemeyeceği değerler olduğunu uluslararası camiaya inandırmaya çalışmışlardır. Buna rağmen aradan 2 ay geçtiği halde, hala Mısır’ da yapılan eli kanlı Askeri darbeye; “DARBE” diyememişleridir. Zira Mısır’ da ki bu darbe; İslami hassasiyetlere sahip bir Devlet Başkanı olan Mursi’ ye karşı yapılmıştı. Onun için darbeye Darbe diyemediler. Hatta ABD Dış İşleri Bakanı hiç utanmadan; “Bu müdahale Mısır’a a demokrasi getirecektir” diyebilmiştir.

Yanı açıkça diyorlar ki, bizim istemediğimiz iktidarlar, ne kadar demokratik usullerle halk tarafından seçilerek iş başına gelmiş olsalar bile, bu tur yönetimlere karşı Askeri darbe yapmak çok normal bir şeydir.

İşte bu tavırlarıyla, Mısır’ da halkın seçtiği iktidara karşı yapılan Askeri darbeye, darbe diyemeyen Batı’ nin Demokrasi konusunda; maskesi düşmüş, ikiyüzlülüğü bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Bu husuta benim ısrarla söylediğim bir iddiam vardır, O da şudur: “Batı dünyasının idealleri yoktur, Menfaatleri vardır”.

Onlar menfaatleri gerektiğinde, Mısır’ da ki gibi binlerce kişiyi katleden, darbecilere sessiz kalarak dolaylı destek verirler. Ama işlerine gelmediklerinde, Gezi parkı olaylarında olduğu gibi; bazı istisnayı, münferit yanlış polis olayları üzerinden; Halkın % 50 oyunu alarak seçilmiş İktidarımızı suçlu göstermeye ve dolaysıyla itibarsızlaştırmaya çalışırlar. 

Yanı anlayacağımız, Batı dünyasının, değer yargıları asla yoktur. Onlar için varsa yoksa, sadece ve sadece menfaatler ve kirli çıkarlar vardır. 

EVET BEN AK PARTİ’ YI DESTEKLIYORUM. ACABA NEDEN?

Sevgili okuyucularım, yazılarımı devamlı okuyanlar anlamışlardır, buna rağmen buradan açıkça söyleyeyim ki; evet ben AK Parti’ yı her fırsatta desteklemeye çalışıyorum. Bu konuda bazı okuyucularımızdan maalesef, eleştiri boyutlarını aşan olumsuz tepkiler alıyorum. Peki ama neden AK Parti’ yi destekliyorum.

Önce biraz kendimden bahsedeyim ki nasıl biri olduğum bilinsin ve böylece niçin AK Parti’ yi desteklediğimi anlatırken, belki beni daha iyi anlayabilirsiniz.

Ben özel sektörden emekli olmuş, emekli maaşı (asgari ücretten) dışında haftada 3 günlük çalıştığım bir işten 500 TL maaş alan, bütün geliri bu olan ve bu gelirle İstanbul’ da kirada oturup geçinmeye çalışan dar gelirli biriyim. Yanı anlayacağınız iş adamı veya Müteahhit değilim. Bu sebeple devletten yanı iktidardan bir iş beklentim yok. Bazıları gibi; desteklediğim partinin il veya ilçe başkanı veya her hangi bir örgütünde idareci değilim. Böylece kimselere şiirin görünüp siyası ikbal merdivenlerinde tırmanma ihtimalim veya beklentim de yoktur.

Yanı, sözün kısası ben AK Partiyi çeşitli menfaat ve çıkarlarım için değil, sadece ve sadece; vatanseverliğim icabı memleketime faydalı gördüğüm için, karşılıksız ve çıkarsız sevdim. Ve bu güne kadar gittikleri doğru yoldan ayrılmadıkları müddetçe, sevmeye ve desteklemeye de devam edeceğim. Çünkü ben vatanımı milletimi çok seviyorum. Bu sebeple; Bu ülkemize, bu necip milletimize faydalı olan her iktidarı desteklemenin, bir “vatan borcu olduğuna” inanıyorum. 

Kim ne derse desin. AK PARTİ ve onun sevgili lideri, Sayın (Muhterem) R. Tayip ERDOĞAN’ ın bu aziz memleketimize, bu necip milletimize faydalı hatta zaman zaman çok faydalı olduğu aşikârdır. Yaşı 25 ve üzeri olan sevgili okurlarım. Elinizi vicdanınıza sadece vicdanınıza koyarak bir düşünün; 2003 yılı önceki Türkiye ile bugünkü Türkiye’ mızı bir karşı karşıya getirin. Ve sonra aradaki farka, kendiniz karar verin.

2003 yılı önceki Ülkemiz şartlarıyla bugünkü durumumuz arasındaki farkı fark edemeyenlere yardımcı olmak için daha detaylı bir yazıyı inşallah başka bir gün yazmak niyetiyle, şimdilik hoşça kalın. Yüce ALLAH c.c. Ülkemizin ve fert olarak tek tek hepimizin, yar ve yardımcısı olsun… Amin.