Uyuşmazlıklarımızın ve düşmanca birbirimizi itham etmememizin en önemli kriteri “ en büyük düşman cehalettir”  düsturuna  riayet etmemizden geçmektedir…

İnandığım bir gerçek var, o da şudur;olayları,fikirleri,hak terazisine vurarak değerlendirmeliyiz….

20.yüzyıldan günümüze uzanan tarih çizgimizde ülkemizin kaderini üç temel düşünce etrafında, siyaset üretenler ve düşünenler yönlendirmiştir…

Bu üç temel fikir bugünde siyaset ve düşünce hayatımızın tam göbeğinde toplumumuza yön vermeye devam etmektedir…

Ülkemizde, İslamcı geleneğe sahip olanlar, Milliyetçi şuura sahip olanlar ve Batıcı diye tarif ettiğimiz düşünce akımları yüzyıldır bu topraklarda hayat bulmuştur ve bulmaya devam etmektedir…

Ben bu yazımda,konu ettiğim üç temel düşüncenin toplumsal hayatımızda ki,çatışmalarını kendi üzerimden irdeleme çabası içinde olacağım!...

Gazete sayfalarından ve tv ekranlarında ki açık oturumları seyreden bu ülkenin insanı tam bir kutuplaşmanın içindedir bugün! Bu kutuplaşmanın kaynağı,siyaset yapanlar ve aydın geçinenlerimizdir!...

Özellikle, İslamcı düşünceye sahip olanlar ve bağlı olduklarını söyledikleri, tarikat ve cemaatlerin, içine düştüğü durum içler acısıdır! Dinimizin temeli olan hoşgörü ve adalet duygusunun  yerini bağnazlık almıştır bu dünyanın insanları için!...

Ama maalesef ülkemizde bugün yükselen değer,bu bağnazlığın sahibi olanlarla,onlara payandalık ve yalakalık yapan sözde batıcı ama özde liberal iki yüzlü aydınların düşünceleridir….

Beni en fazla üzen şeyse, Anadolu’nun temiz fıtratlı insanlarının, günlük menfaatleri uğruna bu iki tip(düşünce bile diyemeyeceğim) görüşe itibar etmesidir!.. 

Bu ülkenin yükselen değerleri arasında,adalet-eşitlik dürüstlük olmayınca,olması gereken “Milli Ülkülerde” yine bu ülkenin insanı tarafından küçümsenmeye ve hor görülmeye başlanmıştır!... Bu durum gerçekten elem verici boyutlara ulaşmıştır benim tespitlerim açısından…

Son günlerde kamuoyunu meşgul eden “Atatürk ve Diktatörlük”,”Bedelli askerlik ve vicdanı ret”,”Şike soruşturmaları”,”Ergenekon davası”,”Dış politika manzaralarımız”,”Dersim tartışmaları” ve daha bir çok meselelerimizin hemen hemen hepsi, birilerinin yukardan aşağıya topluma çeki düzen vermesi ve dayatması sonucu oluşan ve çıkmaz sokağa saplanan dertlerimiz olarak orta yerde durmaktadır!

Konuları doğru dürüst tespit etme imkanından bile mahrum olanların açtığı sözde fikir yollarına bu ülkenin insanının ram olması hakikatten insanın yüreğini burkmakta ve ümitsizliğe sevk etmektedir benim gibi düşünenleri!...

Fikir meselelerini, cemaat taassubu ve parti taassubu haline getiren insanlara ne anlatabilirsin ki?

Meydan yerinde olan birisi olarak bunları tespit edebilirim ama haklı olduğumu kime nasıl anlatabilirim ki! Düşünüyorum da, bu ezberci, dinle anlat, kes kopyalacı insanımıza, hakikati nasıl ve hangi usullerle anlatacağız?

Bu düşüncesizliğin insanı, objektif ve adil olmaktan uzaksa, biz ne yapabiliriz ki? Hayatımızın karşılığı olan düşüncelerimiz, bütün bir toplumun meselelerine cevap veriyor nitelikte değimlidir bazen şüpheye düşüyorum!...

Hayatı boyunca uğramadığı “fikir durağı” ya da “menfaat durağı” olanların bu toplumda söz sahibi olmaları,sizi bilmem ama beni doğrusu üzüyor!...

Ama eksik yanlarımızla birlikte, kendimi hakkaniyetli bir şekilde değerlendirmeye tabi tutarak, acizane, muhataplarımla aramızda oluşan fikir uçurumlarını da görebiliyorum!…

Burada Nurettin Topçu’ya kulak vererek ne demek istediğime daha net bir şekilde izah edebilirim sanıyorum…

“…Dişlerini gıcırdatan kapkara görüşlü, çatlak kaşlı softaların riyakar çehresine bir örtü çekildikten sonra,onun karşısında her değeri devirmek için ter ter tepinen,mazi ve mefahir tanımayan,kendi ruhunun varlığından habersiz,yabancı ruhlara satılmış,hürmetsiz ve beyinsiz,imansız ve tarihsiz,ancak biyolojik iştahaların taktircisi hasta zümreyi de susturmak icab ediyor. İki ıhtırası yok edecek,iki karanlığı ortadan kaldıracak hakikat müjdesi,akıl,insaf ve iman sahiplerinden beklenmektedir…” (Türk Yurdu-1959) 

Sonuç olarak şunu ifade edebilirim. Hepimizin fert fert vazifesi ve sorumluluğu vardır. Bu hayatı bize değerli kılan her neyimiz varsa, onu ifade etmekten bıkmadan usanmadan geri durmayacak ve hayatımızı daha anlamlı kılacak davranışlara yelken açmalıyız… 

Ben inanıyorum, düşüncelerimizde ki sebat ve haklılık,muhataplarımızın ortaya attığı “zamane düşüncelerini” çaresiz bırakarak ,cehaletlerini örten kibirlerinden de onların vaz geçmesine vesile olacaktır…Ve, ancak bu gayretlerimizle güzel bir ülke  manzarasına  ulaşabiliriz!... 

Görüşmek üzere,Allaha emanet olunuz….