“Bir başka mıdır?” gerçekten… Gündemi takip edenler “Bir başkadır” dizisinden bahsettiğimi anlamışlardır. Diziyi anlatmayacağım, tanıtımını yapmayacağım size… Neden konuşuluyor, eleştiriliyor diye düşündüm, sonra da izledim… İzlenimlerimden bahsedeceğim…

Farklı kültürlerin yaşadığı bir ülkedeyiz. Özellikle metropol şehirlerde iç içe yaşar farklı kültürler. O kültür içinde yaşayanlar farklı olanları bilir, kimi kendi değerlerini sarılır, kimi de diğerlerine özenir. Gurbetçilerin gelenekleri yaşatma çabasında da görürüz bunu. Köyünde belki de unutulan bir geleneği Avrupa’da var etmeye çalışır. Çocuklarını baskı altında tutar. Çocukların bir kısmı kabul eder, bir kısmı ise aileye ters düşer, sorunlar başlar, bir kısmıysa kabullenmiş gibi görünüp gizli gizli kendi yolunda gider. Diziyi izlediğimde bu “kendin olma çabaları” geldi aklıma. Lise yıllarında, üniversite yıllarında yaşadıklarım, gördüklerim geçti gözümün önünden. 

Toplumun kabul ettiklerini yerine getireni öven, uymayanları yargıladıkları bir düzen… Saymaya başlayınca pek çok konu var değil mi? Nedense konunun özetlendiği ve takılıp kaldığı ise kadının başındaki örtü. Diziyi eleştirenlerin yazdıklarını okumadım pek ama başlıklar yine başörtü… Üniversite yıllarında başını örttüğünü ailesine söyleyemeyen, bu yüzden tatillerde ailesinin yanına gidemeyenler de vardı arkadaşlarımdan. Okulda başını açıp, eve giderken örtenler de -aslında baş örtmek pek kullanmaktan hoşlanmadığım bir tamlama ama genel kullanıma uymak için o şekilde ifade ediyorum- Kendi gibi olmaya çalışılan yolda, farklı dünyaların açılan kapıları, okunan kitaplar, tanışılan arkadaşlar çıkar insanın karşısına. Ergenlik aslında bir “ben olma” savaşının başladığı dönem. Bir kısmımız o dönem başlarız mücadeleye. Kimimiz anne, babamızın değerlerine sahip çıkar içselleştiririz. O değerleri tamamen kabul edenler o yolda devam eder. Kimiyse bu sancıları sonraki yıllarda yaşar. Yeni bir “ben” ortaya koymaya başlar. Kim bilir siz ne zaman yaşadınız bu mücadeleyi?

Sosyal öğrenmeyle öğreniriz pek çok davranışı. Bir kısmımız çevremizin yargıladıklarını kendi de yargılar, övdüklerini de över. Farklı olan konuşulur, yerilir. Bütününe bakılmaz bile… Düşünün, toplumdan dışlanan ne çok kişi vardır bu şekilde. Tabii ki; toplum vicdanına aykırı davranan antisosyal kişilikleri bunun dışında bırakıyorum. Öldürmekten zevk almak kabullenilecek bir konu değil. Toplumun yargılarından dolayı okuyamayan kızları düşünün. Çayeli’nde ortaokulu okurken çevremde bu baskıyı yaşayanları gördükçe “Ben de onlardan olur muyum?” diye düşünmeden edememiştim. İstediği halde okuyamayanların acısını hep hissettim. Sonraları kızlarını okutmak istemediği halde İmam Hatip Lisesi’ne gönderen aileleri gördükçe çok mutlu olmuştum. Benim için İmam Hatip Lisesi’nin başarısı budur. Farklı bakış açıları, farklı görüşler olabilir. Benim baktığım yerden görünen bu.

Kızlarını okutmayı düşünmeyen ailelerin kızları okudu, çalışıyor. Üstelik Çayeli’nde yapabiliyorlar bunu. Ne güzel geldiğimiz bu nokta… Belki yargılayanlardan, belki övenlerdensiniz ama cinsiyet olarak değil toplumun bir bireyi olarak bakmayı öğrendiğimizde neler değişir, neler… İnsanoğlu hata da yapar, mucizeleri de başarabilir. Bu onun cinsiyetiyle ilgili değil… Cinsiyetimize özgü olan biricik yanlarımızsa kadını, erkeği var edenler, insan edenler değil…
Diziden bahsediyordum değil mi? Bazen okuduklarımız, izlediklerimiz hayatımızın perde arkasındakileri ortaya çıkarır. Bir terapi odası gibi… Kendi açımızdan görür, izleriz. Farklı açıdan bakanları da görüp anlamaya çalışmak lazım, yermek değil, tıpkı hayat gibi. Hepimiz birlikte bütünü oluşturuyoruz, yap-boz parçaları gibi …