Büyük bir heyecanla” Levazım Maliye Okulunun” Okul Komutanı Tümgenerali bekliyorduk.
Onun için bölük komutanının emriyle tüm birlikler içtima alanında toplanmıştı.

Bu günü önemli kılansa, “yeni komutan mangasının” bizzat okul komutanı tarafından seçilecek olmasıydı.
Nihayet okul komutanımız gelmişti. 
Tüm asker ütülü elbiseler, boyalı botlarla ve sinekkaydı tıraşlarıyla huzurdaydı artık. 
Askerlik yapanlarımız bilirler. 
İçtima alanında her bölük ayrı ayrı ve belli bir disiplin içerisinde başlarında bölük komutanı olduğu halde içtima alanında yer alırlar.
Okul komutanı her bir bölüğün başındaki “bölük komutanlarının” kendisine vermiş olduğu tekmille, içtimada bulunan askerlerin arasında dolaşmaya başlamıştı. 

Ben şahsen bu mangada olmak istemiyordum, zaten seçilme ihtimalimi de sıfır görüyordum. 
Zira komutan mangasının askerleri uzun boylulardan seçilecekti ve ben o kıstaslara tam olarak uymadığımı biliyordum! 
1.90 boyunda bir arkadaşı ilk önce seçince ben iyice rahatlamıştım. 
Sonra sırayla diğer asker arkadaşlardan seçmeye başladı ama gittikçe boy ortalamasının düştüğünü fark ettim. 
Son bir kişi kalmıştı seçilmek için. 
Komutan içtima düzeninde olan askerler arasında dolaşmaya başladı. 
Bir an göz göze geldiğimizi hatırlıyorum komutanla. 
“Sende çık” dediğini duyduğumda doğrusu çok şaşırmıştım! 
Benim boyum 1.75’dı ve komutan mangasının en kısa boylusu olarak, hem de hiç istemediğim halde seçilmiştim. 
Komutanın; “sen manganın onbaşısı olacaksın” cümlesini duyduğumda başımdan kaynar suların döküldüğünü hissettiğimi hatırlıyorum!

Bu kısa izahtan sonra, “Komutan karşılama mangasında yaşadığım” çok enteresan hatıralarımdan bir tanesini anlatmak istiyorum.
“Merhum Doğan Güreş Paşanın” Genelkurmay Başkanı olduğu zaman askerlik yaptığım  “Levazım Maliye Okuluna” ziyareti esnasında yaşadığım ve hala hatırladıkça ne büyük bir sıkıntıdan/beladan kurtulduğumu, yazıyı okuyunca sizinde hak vereceğinizi düşünüyorum.

O gün, her sabah olduğundan daha bir özen göstererek hazırlıklarımızı yapmıştık. 
Fakat ben her zamanki gibi bu tıp durumları pek ciddiye almadığımdan dolayı arkadaşlarla birazda dalga geçer gibi şakalaşıyor gelecek misafirimizi iyi ağırlamamız gerektiğinden dem vuruyordum.
Elbiseler ütülenmiş, ayakkabılar boyanmış, sakallar kesilmiş,G3 tüfeğimiz gıcır gıcır temizlenmiş bir şekilde Doğan Paşanın geleceği saati beklemeye başlamıştık. 
Doğan Paşa geldi. 
Hiçbir sorun olmadan karşıladık ve ziyaretinin maksadına uygun olarak incelemelerini yaptı. Akşam gidiş saatini beklemeye başladık. 
Levazım Maliye Okulunun helikopter pistinden yolcu edecektik Doğan Paşayı.

Bizim manganın başındaki komutan Yalçın Eryılmaz isimli Arhavili bir teğmendi.
Yalçın Teğmenin elinde de “sten markalı bir tüfek” vardı. 
Onun verdiği komutlarla biz, selam duruyoruz ve tüfeklerimizi komutanı uğurlayacağımız şekle getiriyorduk. Nihayet Doğan Güreş Paşa, okul komutanı Tümgeneral ve diğer rütbeli subaylarla beraber bizim mangayı selamlayıp helikopter pistine doğru gideceği ana gelmiştik.
Yalçın Teğmen; “tüfek omuza, tüfek as, selam dur” komutunu varmış ve bizde verilen komuta riayet ederek selam vaziyetini almıştık. 
Rahmetli Doğan Paşa uzun boylu bir insandı, (daha sonra DYP de siyasete atılarak milletvekili seçilmişti) mangayı; “Allahaısmarladık” diyerek selamladı ve tam benim önümden geçerken birden durdu!
Ben helikopter pistine doğru giden yolda en son askerdim ve benim önümde durması herkesin garibine gitmişti.
Bana baktı, göz göze geldik.
Kolunu uzatarak elinin tersiyle miğferin kayışıyla saklamaya çalıştığım hafif belli olan sakalıma dokunarak;  “asker bu sakallar neyin nesi” diye yüksek bir ses tonuyla sordu.
Tabir caizse, sanki başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü!
O an aklımdan çok kötü şeyler geçmeye başlamıştı. 
Okul komutanı, tabur komutanı, bölük komutanı ve birçok rütbeli askerin önünde böyle bir olay yaşadıktan sonra kim bilir başıma neler gelecekti!
Buz gibi bir hava esmeye başladı uğurlama töreninde. 
Bense başıma gelecekleri çoktan düşünmeye başlamıştım bile.

Doğan Güreş Paşa, bizim mangadan uzaklaşarak helikopter pistine doğru yürümeye başladı. Yaklaşık on metre yürüdükten sonra piste çıkmak için önündeki beş-altı basamaklı merdivene tırmanırken aniden geri döndü ve o anda bir büyük mucize gerçekleşti benim açımdan! 
Paşa, merdivenden geriye mangaya doğru baktı ve manganın başında ki “Yalçın Teğmenin” elindeki sten tüfekle hazır ol vaziyette olması gerektiği halde vücuduyla dönerek kendisinin helikoptere doğru gidişini seyrettiğini fark etti.
Ve yüksek bir sesle teğmene seslendi; “ teğmenim sakın askere bir şey söylemeyin, ceza vermeyin, önce sen selamda vücudun dönmeyeceğini öğren!” diye ses tonunu yüksek tutarak bize doğru seslendi! 
Tabii Doğan Paşanın teğmeni uyarması benim lehime olmuştu.
Komutan, helikoptere binip uzaklaştıktan sonra beni uyardığı cümleler unutulmuş bütün gözler “hazır ol da” silahıyla birlikte vücudunu döndüren Yalçın Teğmenin üzerine çevrilmişti!

Yaşadığım bu olayı sizlerle sadece bir hatıramı paylaşmak için anlatmadım elbette ki!
Bu olaydan bile ne dersler çıkartabileceğimizi görmemiz için yazdım. 
İşin başında olanların hata yapma lüksünün olmadığını ve yaptıkları hatanın nelere mal olabileceği noktasındaki düşüncelerimize delil teşkil etmek için, ders çıkarmamız gerektiğini düşündüğüm için bu hatıramı paylaşma gereği duydum.
Teğmenimizin hatası beni kurtarmış ama kendisini yakmıştı! 
Beni kurtaran bu hatayı fark eden de yine bir askerdi! 
Her yanlış hareketimizi düzeltecek bir akıl adamlar topluluğuna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. 
“İdare edenlerin yanlışlarına eyvallah” diyen değil, onları eleştiren, doğruya zorlayan bir iradeyi ortaya koymamız lazım artık bu saatten sonra!
Özellikle sosyal medya aracılığıyla yapılan paylaşımlara bakılırsa “çevremiz evliya dolu!”
Kibri ile caka satan bile nasıl alçakgönüllü paylaşımlar yapıyor!
Sahtekârlığına, dalkavukluğuna, her türlü yalanlarına bizzat şahit olduğumuz insanların “dürüstlük ve fani dünya vurgusu” yapmasına aldanmayacak ve direk ya da endirekt yollarla uyarı görevimizi yapacağız! 
Bunu yapabilirsek, en azından ruhumuzu sükûta erdiririz!

Anlattığım hatıramda olduğu gibi, beni, başıma gelecek muhtemel dertlerden kurtaran bir teğmeni maalesef her zaman bulamayabiliriz! 
Onun için bugün başımıza gelen bunca sıkıntıların kaynağının ne olduğunu bilmek, anlamak için etrafımızda bulunan idarecilere “eleştirel ve sorgular bir duruşla bakmamız yeterlidir” diye inanmaktayım.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.