Başbuğ'un ani vefatından sonra yapılan olağanüstü kurultayda, en büyük talihsizlik, Tuğrul Türkeş'in Genel Başkanlığa aday olması idi. Özellikle, İstanbul teşkilatlarında görev yapmış her ülkücünün Tuğrul'a karşı çok haklı sebeplere dayalı antipatisi olduğu bilinen bir gerçektir. Tuğrul, maalesef ülkücü hareketin 
değer yargılarını her İstanbul'a geldiğinde ihlâl etmiş, böylece, bizimle arasında tâ o dönemlerde kalın duvarlar ördürmüştür. 
Tuğrul Türkeş, yönetim olarak ben ve arkadaşlarımın her zaman son derece rahatsızlık duyduğu bir şahıs olmuştur. 
O'na o dönemler koyduğumuz tavırda ne kadar haklı olduğumuzu zaman göstermiştir.

1997 olağanüstü MHP kurultayında, Tuğrul'un seçilmemesi için var gücümüzle çalıştık.
Gel gör ki, o genel başkan olmasın derken, meğer, ondan daha aşağılığını bu kutsal hareketin başına getirip oturtmuşuz. 
Bu süreçte, daha sonra anlıyoruz ki, derin güçler, ülkücü hareket içerisinde çok yoğun ve kapsamlı bir operasyon gerçekleştirmişler ve Bahçeli alçağının Genel Başkanlık koltuğuna oturmasını sağlamışlardır

Bahçeli, derin yapının nemrut yüzlü figüranı olarak, kendisine verilen görevleri bugüne kadar bir bir başarıyla yerine getirmiştir.
İlk yaptığı icraat, hareketi 80 öncesi ve sonrası diye ikiye bölmek olmuştur. Kuşaklar arasında diyaloglar oluşmasını engellemiş, âdeta, dâvâ içerisinde ikilik yaratmıştır. 
Şehitlerimizin unutulması hususunda azami gayretleri olmuş, şehit ailelerini hatırına dahi getirmemiştir. 
Davaya sahip çıkmayı, her 4 Nisan'da Başbuğ 'un mezarına bir ibrik su dökmek zanneden bu zât, bugün anlaşılıyor ki, en büyük Türkeş düşmanıdır. İşte onun içindir ki, bizleri kendine can düşmanı olarak görmektedir.
Son yirmi yıl, ülkücüler ve milletimiz adına, heder olmuş , kaybedılmiş yıllar olarak tarihe geçecektir. 
Bahçeli, " tekkeyi bekleyen çorbayı içer ! " misâli, iki kez dayak yediği halde, defolup gitme yerine, kendisine verilen görev gereği partiden ayrılmamış, bunun semeresini 97 kurultayında görmüştür. 
O günden bu yana geçen yaklaşık yirmi sene içerisinde, hiçbir başarısı olmadığı halde, işgal ettiği makamı terketme ve başkalarına yol açma erdemini göstermemiştir. 
Bu yirmi yıl içerisinde, biri hariç, yapılan bütün 
seçimlerden başarısızlıkla ayrılmıştır. Tek başarı, genel başkan olarak girdiği ilk seçimdir ve onunda sebebi, rahmetli Başbuğ 'un o muhteşem cenazesidir. 
Bu yırmı yil süresince, ülkücü harekete yürekten gönül vermiş, dâvânın çilesini çekmiş ülkü erlerine çok ender istisnalar dışında, genel merkezde, il ve ilçe yönetimlerinde ve milletvekilliği listelerinde katiyyen yer vermemiştir. Bu durum, asla tesadüf değildir. 
Ülkücü Hareket'i yeniden dizayn eden karanlık güçler, bölünmüş ve parçalanmış, uyuşuk, mazisinden ve değer yargılarından uzaklaşmış bir kütle düşünmüşler ve bunda da büyük bir oranda muvaffak olmuşlardır. 
Bahçeli, işin en başında kıçı koltuğa değer değmez, seksen öncesi fedakâr nesil ile arasına mesafe koymuş, " ONLAR ÜLKÜDAŞLARIMIZDIR AMA YOL ARKADAŞLARIMIZ DEĞİLLERDİR! " diyerek, hangi görevi yerine getireceğini ve kime -nereye hizmet edeceğini daha o günlerde açık etmiştir.
Bu adamın Ülkücü Hareket diye bir meselesi yoktur. 
Balat'ın bodrumunda lağım farelerinin cirit attığı yerde, kendisini taşmedreseli diye takdim eden birkaç kişiye, ulufe niyetine tahsis ettiği o yer bile, bu hareketin zındanlarda, işkencehanelerde ömür tüketmiş çilekeşlerine en büyük terbiyesizliktir. Hakarettir ! Şerefsizliktir !..

Şehit ve gazilerinden bihaber, 
Bürokraside ve iş hayatındaki mensuplarının dertlerine ve meselelerine tamamen kayıtsız, 
Asla iktidar olmayı hedeflemeyen böyle bir lânet kişinin, yirmi yıl gibi uzun bir zaman , bu hareketin tepesinde uğursuz baykuş misâli tünemesi, yaşanabilecek en büyük talihsizliktir.

Şimdi, en son görevini yapmaktadır. Netice ne olursa olsun, bu bir finaldır. 
Altın vuruşu vurma ile görevlendirilmiştir. 
Bize düşen görev de , bu haine o vuruşu yaptırtmamaktır. 
Burada özellikle ve altını çizerek bir kere daha söylüyorum :
47 yıldır bu kutlu dâvânın saflarında bir neferim. Yüzbinlerce kardeşim oldu bu harekette. 
Bunların içerisinde, Devlet Bahçeli adında birisi yoktur ve bundan sonrada olmayacaktır.
Dr. Bahçeli tarihte, Çinlilere bayrağını teslim eden ve şahsiyetini satan Çulluk Kağan gibi anılacaktır. 
ÇULLUK DEVLET BAHÇELİ !