Daha dün gibi aklındaydı, çocukluğunun soğuk kaldırımlarda eriyip gitmesi. Neyin kendisine fayda edeceğini bilemezdi ama üşüyen ellerini çıkarıverdi cebinden ve kendisine uzanan kilim desenli sıcak eldivenlere sarıldı. Ayağa kalktı ve başı döndü…

 

Yukarıdaki tanım belki çoğumuzun gördüğü herhangi bir dilenciye aittir. Herkes gibi dilencinin de şefkate olan ihtiyacının resmidir belki bu tanım. Ama gel gör ki dilenciliği meslek haline getirenler bu gururlu dilencileri de yıkıp savurmuştur.

 

Dilencilik Osmanlı Devleti zamanından beri resmi makamların da onay verdiği bir meslek halinde idi. Zamanla öyle gelişti ve büyüdü ki beş yıldızlı otellerde limuzinler içinde düğün yapacak hallere ulaştı dilenciliğin boyutu. Ama bizi burası ilgilendirmez. Biz yine soğuk kış günlerinin soğuk kaldırımlarında üşüyen ve titreyen ve bir o kadar da çaresiz inleyenlerin arasına dönelim.

 

Aslında dilencilik meslek haline geldiği için kendini onlardan saymayan çok daha onurlu insanlarımız da var. Kim onlar? Onlar ki ramazanın bereketi için gece semaya el kaldırıp dua ederler ve “Rabbim, daha ana karnında iken bizi sonsuz nimetlerinle besledin ve dünyaya getirdin. Şimdi de bunca nimetin içinde sırf kendi düşüncesizliğimiz içinde yokluğa düşürdün. Rabbim, bizi yokluktan kurtaracak aklı ve şükrü bizlere nasip eyle, bizi koru ve dünya-ahiret nimetlerin ile mükâfatlandır. Şüphesiz Sen bizi işiten ve bizlere sonsuz ihsanlarda bulunansın” diyerek dua ederler.

 

Ne olur ramazanda evimizin mutfağını ihtiyacı olanlara açalım. Ne olur koltuklarım eski diye misafirleri evimize çağırmaktan aciz olmayalım. Ne olur soframda üç çeşit yemek yok diye bereketi ile gelen misafirlerimize evimizi kapatmayalım. Ne olur kurban bayramında yaptığımız basit et sohbetini (sana-bana kaç kilo düştü) şimdi de ramazanın “bu akşam ne pişirdin” hatasına düşürmeyelim.

 

Etrafımızda rahmet rahmet bereket yağarken biz eli üşümüş, karnı çekilmiş ve gözleri dolmuş insanları hayatımızdan ihraç etmeyelim. Bir göç olacaksa ille de hicret olsun göçümüz Muhammed (SAV)’a.

 

…başı döndü… O an gözleri karardı ve kendine gelince ilk defa sıcak bir yatağın içinde beyaz çarşaflar arasında buldu kendini. “Cennete ölmek” böyle olsa dedi içinden. Bir meleği eksikti ki Marifet Hanım’ın ellerinde dumanı tüten sıcak mercimek geliverdi önüne. Daha limon konmadan sofraya çoktan sıkılmıştı gözlerinden üç damla yaş sıcak çorbaya…

 

Hayırlı Ramazanlar…