Üzülerek ifade etmek istiyorum ki; bugün ülkemizde ki basın-yayın organlarının birçoğunun durumu içler acısıdır.

Çoğu televizyonlar ve gazeteler “parti bültenine” dönüşmüştür maalesef!

Onun içindir ki; her gün yazı yazan, TV’lerde boy gösteren yazar-çizer-akademisyenleri izleyen ortalama bir Türk vatandaşı Türkiye’de her şeyin yolunda gittiğini ama bazı oyunbozanların bu iyi gidişi baltaladıkları hükmüne varıyor!

Hal bu ki demokrattık bir ülkede basın yanın organlarının görevi; TV programları ve gazetelerden beklenen her gün ayrı bir noktadan olaylara yaklaşmak ve okuyucularına ve izleyicilerine yeni ufuklar açmak, ülkemizin sorunlarına ahlaklı bir projektör tutmak olmalıydı.

Bu ülkenin vicdanı olan Merhum Cemil Meriç’in ifade ettiği gerçeği bugün Türkiye’de ki “basın camiasında” yaşadığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.

“…Üzerinde anlaştığımız hiçbir ilke yok. Dil perişan, mefhumlar kaypak, kelimeler köksüz.  Politikanın çığlıkları yanında şiirin ve düşüncenin sesi boğuk bir inilti.  Hıristiyanlaşmadık ama içimizde bir ortaçağ keşişi yaşıyor.

Elbirliğiyle sarıldığımız tek müessese “aforoz”.

Sevginin, anlayışın, dayanışmanın kaybolduğu karanlık devirlerde tenkit susar, hiciv konuşur…”

Özel televizyon kanallarını bir yere kadar anlayabilirim.

Kendi sermayeleriyle iktidar dalkavukluğu yapmak onların bileceği yâda içlerine sindireceği bir durum!

Fakat devletin televizyonunun alenen tek taraflı programlar yapması hiç ama hiç ahlakı değildir! Milletin parasıyla yayın yapan devlet televizyonu iktidarın karşısında olan düşüncelere yer vermek şöyle dursun, tek taraflı bir linçe tabi tutulmaktadır hem iktidarın siyasi rakiplerini hem de iktidara alternatif düşünceleri.

Şunu da belirtmek istiyorum.

Eğer bu ülkede ki medya özgür olsaydı, yani tek taraflı programlarda anlatılanlar-konuşulanlar “fikir namusuna” uygun olabilseydi bugün yaşadıklarımızı yaşamazdık!

Artık açık seçik görülmüştür ki; iktidarın oluşturmaya çalıştığı “korku çemberini” yırtacak onu deşifre edecek, fikir namusuna sahip medya patronlarına ve yazarlarına acilen ihtiyaç duyulmaktadır bugün ki Türkiye’de.

Kalem sahibi yazarların; fikir ve onun hamleye dönüşme şartlarını oluşturan heyecanları; vicdanı, samimi ve bu ülke insanına karşı mesuliyet taşımalıdır! 

İnandığım gerçek şudur bu konuda. Objektif ve sevgiyle yazmayan kalem şahsi menfaatini ön planda tutar. Menfaatçidir, çıkarlarına düşkündür ve sadece biat ederek yazmayı kendisine ilke edinmiştir.

Bu durum da belki geçici başarılar elde edebilir ama unutmayalım, er ya da geç çamur atmaya çalıştığı insanların nefret çukurunda boğulmaya mahkûm olur.

Ahlaklı bir kalemin niyeti sağa sola çamur atmak değil bilakis insanların yüreğini feth ederek onlara dilinin döndüğünce gerçekleri haykırmaktır!

Dünden bugüne değişmeyen kanaatim şudur; bütün namuslu insanların ve eli kalem tutanların, hakkın ve adil olanın yanında, nerde hangi şart altında olurlarsa olsunlar bulunması yönündedir.

Bu tespit ve kanaatim genel bir ahlakı kuraldır.

Namuslu insanlar doğru olmayanı savunacak durumda olmazlar, olmamalıdırlar!

İdare edenlerle “dalkavukluk yapan kalemler!” arasında “adı konulan!” bir menfaat mutabakatının olduğu muhakkaktır!

Onun için iktidara oy verenlerin bu dalkavuk medyanın yönlendirmesi karşısında “iktidarın bir bildiği var” inancından hiçbir eksilme olmamaktadır!

Sizden ricam olsun…

Medyada yer alan, yazılan çizilen, anlatılan ne varsa; her hangi bir siyasi partinin ya da ideolojik düşüncenin taassubuyla değil de, yüreğinizle okuyup/izleyip anlamaya ve sonrada tenkitlerinizi yapmaya çalışın.

Bakın o zaman özgür olduğunuzu anlayacak ve en basit şekilde ifade edecek olursam; dün birilerinin “alçakça” kurgulayıp uyguladığı “Ergenekon Davası” gibi yalanlara bir daha inanmayacaksınız!

“Fikir namusuna” riayet ederek sadece inandığı gerçekleri kaleme almaya çalışan az sayıda ki kalemin namusuna sahip yazarlar, bilmeliyiz ki; bizlerin tavrı ve duruşu sağlamlaştıkça daha özgür ve korkusuzca gerçekleri yazmaya devam edecektir.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…