Kalemimin ucunu kanıma batırmalı; yetmedi hokkasına heyecanımı, içine canımı doldurmalı. Ey aziz kalemim! Sen elimdeyken harama uzanır mı elim? Sen varken ceketimin iç cebinde O’nsuz atar mı kalbim?

 

Kalemi her gün âşıklarıyla buluşturmalı; yetmez bir mektup yazmalı, satırlarına hasreti işlemeli. Sen elimdeyken yalana dolanır mı kelimelerim? Sen kanımı mürekkep gibi içine çekerken ben seni unutabilir miyim çekmecemin gözünde?

 

Farklılaşmak adına söylenmedik söz arayanlara, bencillik adına malının rantıyla insanlara hava atanlara, zenginlik adına fakirlerin hakkını israfa boğanlara, büyüklük adına insanı horlayanlara, erdemlik adına elbiselerin içine saklananlara, dürüstlük adına reklâm yapanlara…

 

Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de –onun ardından yedi deniz daha eklenerek- mürekkep olsa, yine de Allah’ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez”. (Lokman: 27)

 

Kalem gerçeği söylemek için yaratılmıştır. O var oldukça, ona iftira atanlar da var olacaklar elbet ama kalem asla Allah’ın ona vermiş olduğu kişilikten vazgeçmeyecektir. Kalem doğrunun yanında, kalem gerçeğin yolunda, kalem insanın, inananın uğrunda her zaman.

 

Kaleme ve satır satır yazdıklarına and olsun”. (Kalem: 1)

 

Kalemimin ucuna oyalar işlemeli, nakış nakış sevdiğime kelimeler örmeli. İnsan kendini bildi bileli doğruyu söyleyip doğruyu dinlemeli.

 

Yazmak mesuliyet yüklü, ya gördüğünü ya görmek istediğini yazarsın. Yazarken için ya sızlar ya donar. Kalem olmak zor iş: İnce beline sarılmış üç parmak seni zorlayınca yalan yanlış yazmaya…

 

Kalemimin ucunu canıma batırmalı, canım çıksın diye değil canım yansın da gözüm görsün haksızlığı. Görünce zulmün ateşini, söndürmek için su taşımalı; mürekkep mürekkep…