İlahi iradeden uzak düşen,kendi iradelerini birilerin emrine vermekten imtina etmeyen insanımız,ülkenin bölünüyor olmasını görmesi şöyle dursun,kendi öz benliğini de yine kendi eliyle bölüyor!

Hayatın onca sıkıntısı arasın da öz benliğinden uzaklaşan insan, kendisini nasıl,ne şekilde yeniden toparlayacak doğrusu bilemiyorum!

Kendimizi, sürekli kendi dışımızda anlamak ve anlamlandırmak derdindeyiz maalesef. Doğal olarak bu anlayış bizi nefs muhasebesinden uzaklaştırmakta ve kendimizden kaçmamıza vesile olmaktadır!

Düşünürken, düşündüğümüzü ifade ederken de, kendimizi, vicdan kantarımızdan geçirmek derdimiz sanki nihai düşüncelerimizin tezahürü değil gibi geliyor bana!…

Yanlış düşünmek, hatalı tespitler yapmak, insan doğasında var olan şeyler. Öyle düşüncelerimiz ve onun yansıması olan öyle hatalarımız var ki, insanın kendisini ve çevresini zarar verebilmekte… Ama bu durumu telafi etmekte yine insanın kendisine düşmektedir…

Zira;kendimizin olmadığı düşünceleri ifade etmek, onun her yanlışıyla karşılaştığımızda bizi duygu ve düşünce bunalımına itmektedir.

Bugün ülkemizde tam da bu süreci yaşamaktayız!...Birilerinin şu veya bu nedenlerle insanımıza dikta ettirdiği düşüncelerini “kabul etmekten” başka çaresi olmadığını düşünen milyonlarca insanın varlığı,akıl ve vicdan sahibi olan herkesi derinden üzmektedir.

İnsan kısa mesafe koşucusu değildir…Bu tespite her birimiz katılmamıza rağmen ,düşüncelerimiz de ve aldığımız kararlarda maalesef inandığımızın aksine davranmaktan da geri durmuyoruz!...

İnsanın kendini inanmadığı şekilde tarif etmesi ya da ifade edememesi,bana öyle geliyor ki,hayata dair sıkıntılarımızın asıl kaynağını oluşturmaktadır….

Bu durum, ben her ne pahasına olursa olsun, mutlu ve huzurlu olayım,benim dışımda ki dünya nasıl olursa olsun mantığının en barız şekilde yansımasının resmidir…Kendi inandıklarını unutarak,hayat sürdüğünü düşünmek insanı nereye kadar götürebilir ki?

Kendisiyle baş başa kalan insan, biliyor ki, inandığı şey, dışa yansıyan görüşleri değil, perdelediği, kendisini haps ettiği vicdanının sesinde duyduğu gerçekleridir!

İnsanın düşüncesi, hele vicdanı, onu, yaratılanlar arasında farklı kılan en önemli değeridir…Bu hikmetin sırrına varan insanımız;hayatını,onun manasını,bu hayatta ki dramlarını,sorunlarını,isyanlarını elbette görüyor ve görebilmelidir de…

Bu hakikatleri arayan insan bana göre imtihanın sırrına vakıf olmuş demektir.Düşünen insanın hikmet arayışında ki en büyük yol göstericisi onun vicdanıdır. Eğer vicdanımızı ,günlük gelişmelere ve menfaatlere peşkeş çektiriyorsak “insanın kendisini bilmesi” diye özetleyeceğimiz “şuurumuz” yok demektir….

İnsanın bu çıkmaz sokağı;günlük menfaatlerden, ihtiraslardan, taklitlerden kurtulamamış, sadece kendisini düşünen bir başkasını düşünmeyen insan profilinin cemiyete olumsuz yansımasının temel nedenidir.

İnsan bu hayat macerasında mutlu, huzurlu olmak istiyor bu doğru ama kendi hayatını yaşanılır kılmak için kendi dışındakilerin de mutluluğunu düşünmek zorunda değimlidir? Bu soruyu her insan kendi yüreğine  sormalı ve vicdanlı cevap vermelidir…

Böyle bir yazı kaleme almamın sebebini bana sorabilirsiniz elbette…Haftada bir de olsa sizlerle dertleşmek,düşüncelerimi aklı ve vicdanı süzgecimden geçirerek inandığım doğrular üzerinden net şeyler söylemek! 

Türk toplumu,maalesef itirazı ve derdi olmayan kalabalıklar yığını haline geldi! İnşallah yanılıyorum! Ben bu durumu irdelemek ve her birimizin fıtrattan gelen güzelliklerimize geri dönmemiz gerektiği konusunda ki umutlarımı sizlerle paylaşmak adına yazmaya çalıştığımı da söyleyebilirim...

Yazdıklarımı daha veciz bir şekilde ifade etmesi bakımından, Cemil Meriç’in bir sözüne yer vermek istiyorum, “Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak,zekanın daha işlek,ruhun daha huzurlu olması demek. İçlerinde böyle bir canlılık, böyle bir hayat çoşkunluğu duyanlar dünyanın biricik hakimleridir”

Enbiya Süresin de Cenabı Allah şöyle buyuruyor;”Size de,Allah’ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun,siz hala akıllanmayacak mısınız”(21/67).Ben inanıyorum ki,yarın çok geç olmadan,kendimiz olsak,bizi doğruya götüren her atacağımız adımın ideal olana yaklaşmamıza vesile olması kaçınılmaz olacaktır…

Malumunuz son günlerde meydan akıl adamlardan geçilmiyor! Buna rağmen“adam kıtlığı” ya da ”kaht-ı rical”dönemi yaşandığını rahatlıkla söyleyebilirim!

Son yıllarda, bizim dışımızda vizyona giren ve Ülkemizi uzun vadede böleceğine inandığım “malum gelişmeler!”,milletin evlatlarının sahip olduğu mesuliyet iradesini ortadan kaldırarak devletimizin geleceğini karartmıştır! Bu durumun vahametini anlamak ve anlamlandırmak için bir kez daha insanımızı aklını kullanmaya ve düşünmeye davet etmek boynumuzun borcudur!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…