21.yüzyılın iletişim imkânları baş döndürücü bir hızla hayatımıza girdi ve farkında olmadan insanı duygularımızı alt üst ederek her birimizde büyük bir travma yarattı…

 

Çok eski çağlarda, insanların haberleşme çeşitliliği üzerine değil de daha yakın zamanlara kadar,  mektup, telgraf, ankesörlü telefonla iletişim sağladığımız yılların güzelliğini düşündüm bunca iç karartan haberlerin, anbean televizyonlara, internet ortamına hatta cep telefonlarına mesaj yoluyla iletilmesinden sonra…

 

Günlük yaşantımızda karşımıza çıkan küçük-büyük olayları, kendimizi ve çevremizi mutsuz edecek şekilde algılıyor onu bertaraf etmek için çabalarımız oluyordu eskiden. Gücümüz yeter yetmez o meselenin üstesinden gelme gayretimiz vardı. Ya şimdi öyle mi? Köyümüz de mahallemizde yâda yaşadığımız apartmanlarda ki sorunlar artık bizim olmaktan çıktı. Daha doğrusu hayatımızdan çıkarmak zorunda kaldık diyebilirim!

 

Bundan yirmi yıl önce etrafımızda ki küçük mutlulukları yâda meseleleri fark eder onlardan lezzet alırdık… Bizim hepimizin kendimize göre, yaşadığımız cemiyete göre önceliklerimiz vardı. En küçük bir mutluluk verici hadise bile bizim için çok değerli olabilirdi de… O mutluluk karelerini yakalamış insanlar için o an ömür boyu yüreğinin bir tarafında saklı kalırdı… Ve inanıyorum ki o kareleri yaşayan insanlar için o anlar hala çok değerlidir, tıpkı bende olduğu gibi…

Hayretle ve ibretle izliyorum bugün ki cemiyeti, hiçbir şeyin farkına yürekten varmadan ömür geçiren milyonlarca insanı!

 

Şöyle bir göz atalım son birkaç haftada dünya da ve ülkemizde neler ve neler bizleri hayrete düşürdü ve hayatımızdan öyle ya da böyle çekip gitti!

 

Irak’taki patlayan bombalar kaçımızın umurunda artık… Afganistan’da yaşananlar… İsrail’in Filistin’de ki katliamları… Şimdi de Rusya’nın Gürcistan’ı haritadan silme teşebbüsü… Ülkemizde, parti kapatma davası. Etkisini yavaş yavaş yitiren Ergenekon davası… Güngören’deki ahlaksız saldırı… YAŞ kararları… Bu listeyi uzatabiliriz, sizlerde önem derecesine göre eklemlemeler yapabilirsiniz!

 

Bu olup bitenler bir ışık hızıyla hayatımızdan gelip geçiyor öyle yâda böyle. Bütün bu yaşadıklarımızda mutsuzluğumuza ket vurarak bir program dâhilin de, iyimser düşünmemizin ortadan kalkmasına vesile oluyor maalesef.

İyimserliğimiz sadece ortadan kaybolmakla kalmamış, her şeye kötümser ve komple teorileriyle bakar da olmuşuz aynı zamanda. Bu durum ben merkezli bir hayatı bize dayatarak, başkalarının bakış açılarını önemsemememize ve bencilleşmemize sebep teşkil etmiştir. Beraberin de alternatif düşünceden uzak bir tutumun mahkûmu da olmuşuz.

 

İşte tam da şunu ifade etmek gayretindeyim… İnanıyorum ki; bize dayatılanlar, bizi yönlendirmeye matuf, düşünmeden, sorgulamadan kabul etmeye zorlandığımız birilerinin gerçekleriyle değil de, dürüst ve objektif olma kaydıyla, içimizdeki duyguları sansürlemeden bizi ifade eden gerçeklerimizle yüzleşmeliyiz artık…

 

Evet, iletişim çağının insanlarıyız bundan kaçamayız elbette… Ama yüzde yüz inandığımız ve haklı olduğumuz konularda bile bize birilerinin “kabul et haksızsın!” demelerine, söyleyecek çok şeyimiz olmalı diye düşünüyorum…

 

Allaha emanet olun, görüşmek dileğiyle…