Eğer aklımız ve vicdanımız bize hala doğruyu söyle ve yaz diyorsa bunun tek sebebi; Allah’ın rızasını kazanmaktır.

Siyasetin “iki yüzlülük” üzerine kurulduğu bugün ki dünyada, siyaset yazmaktan bıkmış usanmış birisi olarak, “din adına” yola çıkanların toplumu siyasetçilerden daha fazla kutuplaştırdığına şahit olduğumu ve bu şahitliğimin bana çağrıştırdığı gerçeklere dokunmak istiyorum bu yazımda…

Hangi düşüncede olursak olalım geldiğimiz noktada insana elem ve ızdırap veren, ümitsizliğe sevk eden bugün ki dünya yerine, kendisini güvende hissedeceği huzurlu bir dünyanın varlığını arıyoruz.

Tarihin ilk devresinden itibaren insanın kurduğu medeniyetler, kültür ve gelenekler hep bu gayeye hizmet etmişlerdir…

Dünyanın her hangi bir coğrafyasına gidin bir insana sorun alacağınız cevap hep aynıdır, ”güven ve huzur dolu bir hayat” arzusu.
 
Bu insanı ve masum talebe karşılık, yeryüzünü cehenneme çevirmek için insanlığın ilk gününden günümüze kadar geçen süre içinde kötülüğe meyl eden insanların var olması ne yaman bir çelişkidir!
 
Etrafımıza bakıyoruz; ”güzelliklerle çirkinlikler”, ”doğrularla yanlışlar”, ”iyiliklerle kötülükler” yarış halinde.

Biz bu yarışın neresindeyiz? Hangi safta bu yarışa devam ediyoruz, durup sorgulamamız gereken en hayatı şeylerden bir tanesi de bu olmalıdır…
 
Bütün zıtlar iç içe geçmiş, gözümüzün önünde hayat buluyor!

Ve maalesef insan bu olumsuzlukları bertaraf edecek bir dünyayı kuramadı, kuramayacakta bu gidişle!
 
İnsanoğlunun dünyaya merhaba dediğinden bu yana milyonlarca sene geçti…
İnsanoğlu en başta, Peygamberler vasıtasıyla, zulmün, esaretin, kötülüklerin önüne geçmek için, ilahi emirlere muhatap oldu. Peygamberlerin açtığı bu ilahi yoldan, veliler, sultanlar, fikir adamları, sanatkarlar gelip geçti… Ürettikleri kültür ve medeniyeti insanın daha mutlu yaşamasının önünü açtılar. Ama maalesef insan, arzuladığı, özlemini duyduğu mutlu ve huzurlu bir hayata kavuşamadı!
 
Bugün insanoğlunun geldiği nokta, tamamen içler acısı bir durum arz ediyor. Etrafımız ateş çemberinde tabiri caizse! Ben kendi adıma, geldiğimiz noktanın kritiğini yaparken bugün ki nesilden hiç de ümitli olmadığımı söylemeliyim.

Bugün ki neslin en büyük talihsizliği de; Din adamı kisvesi altında toplumu kamplaştıran, bunu yaparken de en masum duygularımızı inciten, “bu kadar da olmaz” dedirten söz de “hoca ünvanlı” insanların yaşadığı bir dünyada nefes alıp veriyor olmalarıdır!
 
Şahsen, etrafımızda olup biten ve bizi her gün biraz daha umutsuzluğa sevk eden olaylar karşısında ne hikmetse bu hoca kılıklı insanların kötülükleri müesseseleştirmek için katkı sağladığını görüyor ve üzülüyorum!
 
Ben bu olayları elbette müşahhas örneklerle izah edebilirim. Fakat bu yazımda böyle bir yola baş vurmayacağım! Zira bir kez daha anladım ki, hiç birimiz kendi meşrebimize uygun olduğuna inandığımız hocalar söz konusu oldu mu “ayranım ekşi demiyor”, suçu sürekli bir başkasının üzerine boca ediyoruz!
Hem örneklemeler yapmayarak, düşünceme karşı olanların da hışmından bir şekilde kurtulmuş da oluyorum!

Din diye fantezilerini anlatan, benim gibi saf Müslümanları çileden çıkartan şarlatanlardan korktuğumdan değil elbette örnekleme yapmadığım, muhatap almadığımdan bu ifadeyi kullandığımı da bilmenizi isterim!
 
Kuranı ifadeyle; “ İnsan iyilik ve kötülükle denenmektedir” ve “İnsan imtihandadır.” Onun için elimden geldiğince “din sömürüsüne kapı açan hocalar” konusun da, ad vermeden nasıl bir tavrın insanı olmamız noktasında ki düşüncelerimi izaha çalışıyorum!
 
Eğer “imtihanda olduğumuz” şuuruna vakıfsak işte o zaman iyi insan/aldanmayan Müslüman olduğumuzun ipuçlarını yaşadığımız cemiyette etrafımıza verebiliriz diye de düşünmekteyim.
 
Allah’a ve Ahiret gününe inananlar olarak bizim bu hoca kılıklı “şarlatanlara” karşı pespayeliğimiz, nemelazımcı davranışlarımız bilmemiz gerekir ki, “Gayretullaha“ çok fazla dokunmaktadır!
 
Üstat Necip Fazıl’ın; “oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir” dizelerinde hayat bulan  gerçek, biz inananlar olarak üzerimizde ki sorumluluğun ne kadar büyük ve ne kadar yüce olduğunu bize hatırlatmıyor mu? Bizim talip olduğumuz dünya ve bu dünyaya sunacağımız katkı, Kuran ikliminden beslenmeyecek ama “şarlatanların din diye sunduklarından beslenecekse”, “mümin “ olmamızın ne anlamı kalıyor ki!

Mukaddes dinimizi kendi çıkarları uğruna, kafalarına göre değerlendiren ve bunu okumayan cahil halka yutturmaya çalışan/yutturan ve İslam düşmanlarının eline koz veren “kaba softa ham yobaz” hocalardan kurtulmak için üzerimize düşen sorumluluklardan kaçamayız bu saatten sonra. İnsanı çileden çıkartan, ümitsizliğe sevk eden bu durumu bertaraf etmek için hepimiz dinimizi kutsal kitabımızdan öğrenmeye çabalamalıyız artık!
 
Resulullahın buyurduğu gibi ; “ Siz şimdi uykudasınız, öldüğünüzde uyanacaksınız” Hadis-i Şerifi, bize bu dünyadan sonra bir imtihanın hem de çetin bir imtihanın olacağını hatırlatmaktadır.

İşte o gün gelmeden, bugün duruşumuzla, şarlatanların din diye topluma enjekte etmeye çalıştıkları “yalancıların dinleriyle” hesaplaşmamızın tam zamanıdır diye düşünmekteyim!
Yoksa yarın çok geç olabilir!
 
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…