Yeni bir seçim sürecinin son düzlüğüne girmiş bulunuyoruz… Her birimiz cidden gerildik ve bir an önce 12 Haziran’ın gelmesini istiyoruz! 

Elimden geldiğince bu seçim sürecinde sizlerle duygu ve düşüncelerimi paylaşmanın çabası içinde oldum. Zaman zaman siyasi parti genel başkanlarının üslubuna gönderme yaparak eleştiri hakkımı kullandım… 

Proje yerine daha çok sen ben kavgası şeklinde geçen bu seçim sürecinde,akıllarda kalan ve merak edilen, sanırım bir partimize kurulan komplolar sonucu birilerinin Türkiye’miz üzerine kurgulamaya çalıştıkları senaryoların seçim sonuçları üzerinde ki etkileri olacaktır!... 

Ben seçime giderken, siyasetten uzak,iç dünyama yolculuk yapmaya çabaladığım ve bu bağlamda kaleme aldığım bir şiirle Pazar gün ki seçimi beklemeye  başladım bile!... 

İnsan gerçekten kendisini en güzel şiirde ifade edebiliyor diye düşünüyorum…”Çayeli Sevdalıları” isimli şiir kitabının önsözünde şiirle ilgili şunları yazmıştım… 

“Şiir neyin hikayesidir?.. Bunu her okuduğum şiirde yıllardır arayan birisiyim.Dostluğun mu?Gurbetin mi?Şefkatin mi?Merhametin mi? Uzaklığın mı? Ölümün mü? Evet neyin hikayesidir şiir? 

Yüreğimizde bir sızı var ve onu duyurmak için kelimelerle bir duygu köprüsü kurarak,idrak kokusunun duygularla hemhal olmasıyla ortaya çıkan ahenkli melodilerdir şiirlerimiz… 

Şairler Sultanı Necip Fazıl, “Şiir mukaddes eşiğin süpürgesi; şair de boynunda ki süpürgecilik borcuyla insanoğlunun en yüksek rütbelilerinden birisidir…”diye tarif eder şiiri ve şairi…

Özcan BEYAZ kardeşimle görüşmelerimizden birinde ,Çayeli üzerine yazılmış şiirlerle ilgili bir kitap hazırlığımız var dediğinde,birden Çayeli’mizi,köylerimizi,yaylalarımızı düşündüm ister istemez…Bizim oralarda söylediğimiz türkülerimiz…hepsi şiir tadında duygularımızın melodik bir şekilde dışa vurumu değimliydiler diye… 

Ben inanıyorum ki; kitaba girecek Çayeli şiirleri, Merhum Servet ÇOMOĞLU’nun “şimdi gurbette değil sanki Çayelindeyim” ifadesinde olduğu gibi gurbette ki bizleri,Çayelinin sokaklarında,köylerin de,yaylaların da gezdirir ve bu şiirleri “seni yürecığımın ta için de sakladım” mısrasıyla hayat bulan şekliyle duygularımıza yorgan yapabiliriz…

Unutmayalım, yüreği sızlayan her insanın yaşattığı şiir tadında bir hayatı vardır…” 

Yüreğimin sızladığı bir anda iç dünyama yaptığım yolculuklardan birinde duygularımın kesiştiği satırları sizlerle paylaşıyorum…. 

Gece baktım dışarıya,uyuyordu İzmir….

Şafak sökmek üzereydi…tatlı ılık bir rüzgar eşliğinde…

Uyuyordu İzmir…

İncir altından ta Karşıyaka ya kadar…

Hastanelerde  de ışık yoğunluğu…belli ki dert oralardaydı!..

Bomboştu sokaklar…

Başıboş gezen kediler ve köpeklere emanetti…

Deniz sessiz…Sokaklar sessiz…Dağlar sesizdı…

Ya yüreğim?

Uyuyordu İzmir…

Beratını alamamış insanlara inat uyuyordu İzmir!...

Yüksekten bakmanın böyle bir tarafı vardır ...

İnsan neye, nasıl baktığını daha berrak görebiliyor işte!...

İzmir uyuyordu…

Ben uyumuyordum,yüksekten zemin kaybetmiş halimle!...

Şafağın sökmesini, güneşin doğmasını beklerken…

İzmir uyuyordu!...

Sessiz sessiz ağlarken insanlara inat!..

Belki de; secdeden kalkarken, bitmesini istemediğim bir geceden sonra…

 İzmir uyuyordu sahiden!... 

Görüşmek üzere,Allaha emanet olun…