Muhalefet partilerimiz 7 Haziran seçimleri öncesinde tek hedef haline getirdikleri başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, iktidar partisine acımasızca saldırmıştılar. Öylesine yıpratıcı idiller ki birbirlerine tek laf dahi edecek zamanları kalmamıştı. Bu durum seçim sonuçlarıyla birlikte yaşadıkları bayram havası kutlamalarına da yansımıştı.  Kolay değildi, Türkiye’miz uzunca bir aradan sonra tek başına bir iktidarın olmadığı bir süreci yeniden yaşamaya başlayacaktı. Doğrusu koalisyon hükümetinin kolayca kurulabileceğini düşünmüş gayrı ihtiyari bende çoklarımız gibi artık hükümet kurmayı AK parti dışındakiler düşünsün, madem yıkmak için birlikte bu kadar uğraşıp başarılı da oldular, yine bir araya gelip yapmayı da bir becersinler der oldum. Ancak kısa bir sonra gördük ki iktidar yıkıp mutlu olanlar, sıra halkımızı mutluluğuna gelince bir araya gelemedikleri gibi, AK parti ile de koalisyon kurmamak için akla ve hayale gelmedik bahaneler öne sürmeye başladılar. Artık ülkemizde hükümet kurmanın tıkandığı resmen ortada idi. Esasen iktidar partisi %41 oyla üzüntülü muhalefet  %25 veya %16 oyla mutlu oluyordu ya kanaatimce terslik buradan başlıyordu. Sonuçta milletimizin on yıllarca beklediği ve daha  bir yıl önce  doğrudan seçtiği dünya çapındaki lideri ve Yeni Türkiye'nin Kurucu Önderi R.Tayyip  Erdoğan devreye girmek zorunda kaldı ve 1 Kasım seçimlerinin kararı alınmış  oldu. Böylece ülkemiz tarihinde ilk kez hiçbir siyasi sancıya yol açılmadan tekrar seçime gidiyordu. Elbette geçen beş aylık surede nerede hata yapıldığı hesabını, hem kurumsal anlamda hem de oy verenler olarak herkes kendi nefislerinde  sorgulamaktadır. Ancak ben Haziran seçimleri sonrasında özellikle sağduyulu her partili seçmende ciddi şaşkınlık gözlemiştim. Özellikle oy vermedikleri için ortalık pişman insanlarla dolu olduğunu bizzat şahsıma gelen telefonlardan almıştım.

1 Kasım seçimlerine giderken tüm partilerimizi yeniden değerlendirdiğimizde, özellikle Milletvekili değişimleri ve seçim taahhütnameleri üzerinden baktığımda bu süreçte AK Parti, kendi özeleştirisini çok daha sağlıklı bir şekilde yaptığını, olumsuzluklardan daha fazla kurtulduğunu, aklıselim değerlendirme yapan herkes tespit ediyordu. 

Muhalefet partilerimizin son haline gelin hep birlikte birer cümleyle bakalım; PKK uzantısı parti, kurduğu her cümlenin içinde barış  kelimesinin geçmesine artık ne kadar inanacağız. MHP liderinin 1 Kasım'dan sonra koalisyon için her partiyle hazırız demesine ne kadar güveneceğiz. CHP liderinin Sayın Başbakanla yaptığı özel görüşmeleri siyasi şantaj olarak kullanmaya çalışmasını nasıl yorumlayacağız.

Değerli Dostlar; 1 Kasım seçimleri için kalan birkaç gün için birlikte ve samimiyetle değerlendirmemiz gereken üç konu var. Birincisi Milletimizin kahir ekseriyeti hala tek başına bir iktidar istiyor ve buna en yakın olan parti AK Parti'nin dışında hiçbir parti gözükmüyor. İkinci olarak ta, bu ülkeyi Sayın Kemal Kılıçdaroğlu mu? Sayın Devlet Bahçeli mi? yoksa Sayın Ahmet Davutoğlu mu yönetsin diye düşüneceğiz. Son olarak ta Yüce Kitabımız bize emanetleri ehline vermenizi emrediyor ise ve bir işin ehli, o işin en iyi bileni ve güvenilir olanı ise bunu düşüneceğiz? Özellikle kamu işi için ehil birisi varken, ondan daha az ehil olanı tercih etmekte ciddi bir sorumluluk gerektirmiyor mu onu düşüneceğiz. Ayrıca eşsiz önder Peygamber efendimiz bir hadislerinde “Kim aralarında Allah’ın çok daha memnun olacağı birisi varken kendi arzusuna uygun olana görev verirse Allah’a (c.c), Peygamberimize (s.a.v) ve Müminlere hıyanet etmiş olur”u dikkate alıp öyle değerlendirme yapacağız.

Dostlarım, 7 Haziran sonrası geçen sure çok daha net gösteriyor ki Türkiye’miz üzerinde çok büyük komplo kuranlar var. Vatanımızı içeriden ve dışarıdan kuşatmaya çalışan şer güçler var. Bunlara;”Tarihimizde yapılmış tüm seçimlerden ve bundan sonra yapılacak bütün seçimlerden daha önemli olarak gördüğüm” 1 Kasım seçimlerinde hak ettiği cevabı sandıklara koşarak vermeliyiz diyorum.

Hürmetlerimle.

Nacettin Hatipoğlu