Ülke meseleleriyle ne kadar ilgiliysek, haliyle yazılan ve konuşulan konular o oranda ilgimiz çekmektedir.

Geçim kaygısı, magazin, spor, diziler, hepimizin günlük yaşantısında hayli yer tutmaktadır.

Bu yoğunluk içinde bende sizlere dilimin döndüğünce gündemi tayin eden konular üzerinde dikkatinizi çekecek ve okuyanların kafalarında soru işaretleri oluşturacak yazılar yazmaya gayret ediyorum.

Yine de her yazımı kaleme alırken, o gün ki ruh halım ister istemez cümlelerime yansıyor.

Takdir edersiniz ki, günlük yazı yazmayan birisi olarak bir yâda iki haftalık olayların panoramasını çıkarmak ve yine bir iki hafta boyunca okunabilir yazılar yazabilmek de kolay bir iş değildir!

Bu yazı için şunu düşündüm.

Yazının konusunun içine sizleri de çekerek, bugün ki Türkiye’de “insanca yaşamanın çetin sorumluluğunun” ne kadar değerli olduğunu birlikte irdeleyelim istedim!

Belki hayata dair kızgınlık ve kırgınlıkları sizlerde zaman zaman benim gibi yaşıyorsunuzdur.

Etrafıma bakıyor ve maalesef; insanımızın, umutsuz, karamsar ve geleceğe dair söz söyleme yeteneklerinin kaybolduğunu görüyorum!

Önce itiraf edelim ki, zaten az okuyan, okuduğunu da doğru dürüst anlamadan hüküm veren insanlarız!

Şu yazıya başlamadan önce şöyle bir gazete sitelerinde ki yazarlara bir bakıyım dedim. Her birisi bir başkasını tekrarlayıp duran yazılarla muhatap oldum!

Hatta TV ekranlarında görünen, gündem üzerine derin analizler yapan, yazar-çizer takımının sürekli kendilerini tekrarlayarak izlenmediklerini günlük yazılarının da okunmadıklarına kanat getirdim!

Bugün siyaset dolayısıyla ülkemiz bir karmaşanın içerisindedir!

Siyaset çözüm üretmek yerine sorun üretmeye ve sorunun kaynağını başka yerlere ihale etmeye devam etmektedir!

Bu gidişten memnun olmayanların oluşturmaya çalıştığı yeni siyasi partilerde daha meydan yerine gelmeden içinden çıktıkları partileri tarafından çok kolay tu kaka edilebilmektedirler de!

Bizde millet olarak her defasında bu sıradanlığın ağına düşerek, siyasetçilerin duruşunu sorgulamak yerine hedef gösterdikleri “dış güçler yâda iç güçler” yaptırıyor komplosunun parçası haline gelebiliyoruz!

Daha önce bir yazımda ifade ettiğim gibi; tarihin çöplüğü “komplo teorileriyle” doludur!

Çok istiyorum gerçekten, millet olarak “haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır!” sözü üzerine bütün düşüncelerimizi bina edelim diye!

Ve bunu yaparken de dik duruşumuzun haklı gururunu yaşayalım istiyorum!

Daha Türkçesi; yapıp ettiklerimiz, söyleyip yazdıklarımız, “hayat kurtarsın! “

Siyasetçinin “dün başka bugün bambaşka” olan duruşu onların rutin alışkanlıklarından olduğundan dolayı siyasetçiye her bulduğumuz fırsatta uyaralım!

Şahsen bu ülke adına bir sürü kaygıyı yüreğimde taşıyorum!

Bu satırları okuyanlarınızın da ayni duyguları taşıdığını düşünüyorum.

Onun için yazının içine direk sizleri katıyorum!

Eğer beynimizi birilerinin emrine vermemişsek, inanıyorum ki milletimiz mutluluğu ve huzuru için her türlü katkıyı sağlayabiliriz.

Şu tespitimi de yabana atmazsınız diye düşünmekteyim.

Bugün birçok konuda insani açmazları olanların idareci sınıfında bulunmalarına rağmen, “idare edilenlerin” gelecek endişesi ile bu tiplere karşı sessiz ve silik kalmalarının altında “insanca yaşamanın” çetin sorumluluğundan kaçması yatmaktadır!

Onun için zaman zaman vurguladığım gibi; fikirden çok didişmenin hâkim olduğu bugün ki Türkiye’de, ülkenin çözülemeyen meselelerinin mesuliyetini her birimiz öncelikle “baş tacı ettiğimiz” siyasi partilerde ve onların idarecilerinde aramalıyız! 

Panoramasını çıkarmaya çalıştığım bugün ki cemiyetin “gelgitleri” karşısında boşa kürek çekiyorum hissine kapıldığım an; İsmet Özel’in "insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, diğerine sağır!" sözü aklıma geliyor ve kendi kendime teselli veriyorum!

Her şeye rağmen umut ediyor ve diliyorum ki; yeni yıl başta ülkemizde olmak üzere tüm dünyadaki mazlum ve ezilen insanlara huzur, barış ve mutluluk getirsin.

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…