İslam tasavvufunda, bir insanın pek çok yönü vardı ve doğuştan ham olarak gelen yapıyı, içgüdüsel tepkilerden kurtarıp kendi, insani varlığına uygun şekilde eğitmek baz alınır. Kaynaklar-Kuran, sünneti seniye, sosyolojik, psikolojik araştırmalar- bu yönde kullanılır. Bu öğretide önemli olan, beden, ruh, nefs, akıl, aza dengesini kurmaktır. Tasavvuf neden bu çalışmayı disipline eder ve amacı nedir diye düşünürsek; herkes içinde bulunduğu ortamda kendi kaynaklarından beslenir–psikolojik, sosyolojik bilinç alt yapısı- ve bu besin öğeleri bazen insandaki yapısal dengeyi bozar, ortaya maddi manevi, akli sorunlar çıkar. Bu sorunlarda insanın hayatını zorlaştırır veya kendini çökerterek yaşamsal dengeyi bozar. Modern psikoloji ve psikiyatri bu sorunlara kendi bünyesinde fazla çözüm bulamaz ve tıkanır çoğu yerde; Birde burada çağın vebası kapitalist sistemin sömürüsünü, farklı dinlerin, sosyal baskıların, politik oyunların vs.. düşünürsek insanın hangi halde olduğunu açıkça görebiliriz…

Doğal olarak bu sadece insanı ve insanın yaşantısını değil, doğal yaşamı da etkileyen bir unsur. Yapısı gereği eko sistem kendi dengesi içerisindeki uyumuyla yaşamına devam eder. Her canlı kendi yapısında beslenir ve yaşamını gerektiği gibi sürdürür. Bu denge taki dışarıdan gelen bir darbeyle bozulana kadar.

İnsanoğlu kendi istek ve ihtiyaçlarını beslemek ve daha da güçlü hesapsız bir şekilde kendini geliştirmek için, aç bir kurt gibi doğaya da saldırana kadar, eko sistem mutlu ve mesut yaşamını devam ettirir. Neden tasavvufla girmek istedim konuya? Çünkü tasavvufi öğretilere bakıldığında kainatta var olan her canlının kendine ait bir dünyası vardır ve o dünyaya insanoğlunun zarar verme hakkı yoktur. Tasavvuf sadece insanın ego, beden, beyin, aza mekanizmasını değil; aynı zamanda ekosistemle uyumunu da dengeler ve iki sisteminde birbirine zarar vermeden yaşamını sürdürmesini sağlar. Ufak bir örnek vermek istiyorum, bir insanın, yaşadığı stresten dengesi bozulur ve kelimeleri, duyguları, davranışları birbirinden kopuk olur veya pratik yaşamıyla hissettiği şeyleri farklı olur ve bu onun dengesinin bozulduğunu gösterirde terapi veya ilaçlarla tekrar düzeni yakalamaya çalışır.

Bana kalırsa uzun zamandan beridir insanoğlu kendi ipinin ucunu kaçırdığı gibi; kainatla da uyumunu kaybetti. Medeniyet adına, ekosistemin yapısını bozdu ve bunun aslında bir azasına ve geleceğe zarar vermek olduğunu anlamadı. Bu sorun, İslami düşüncenin de içine sızdı. Önceleri Müslümanlar, inançlarının dışındaki öğretilerden fazla etkilenmez ve kendi yaşamlarına kadar doğadan ihtiyaçlarını karşılar ve beslenirlerdi; ama artık pek çok insan medeniyetin yorumlanış tarzının etkisinde kalıp ekosisteme bilerek veya bilmeyerek zarar vermeye başladılar. Sade Müslümanlar değil diğer İlahi ve insani kaynaklı sistemlerde de benzer uygulamalar zaman içerisinde denge katliama dönüşmüş. Tarihte bu katliamların pek çok örneğini bulabilirsiniz. Savaşlar,yangınlar, yanlış kesimler ve daha pek çok yöntemle katledilen ormanlara beraber sadece ağaçlar değil pek çok canlı türü ve ikimler de zarar gördü. Kendi gelişimini ve yaşamını sürdürmek için kendisine ve çevresine zarar veren tek canlı türü ve buna rağmen kendini ifade ederken de diğer canlılara ihtiyaç duyan tek varlık. Aslan gibi güçlüdür, aslanın neslini katleder. Ağaçlar gibi erişilmezdir ama ağaçları acımadan budar. Dereler kadar coşkundur ama derelerini kurutur. Perhiz ve lahana turşusu hikayesi gibi…

Yazılarımda hep köyümün güzelliğinden ve ona olan sevgimden, özlemimden dem vururum. Hep eskiye göndermeler yaparım ve yok olmasını istemem çünkü bir azam gibi görürüm. Ben sadece Çamlıhemşin’in değil dünyadaki her yerin Kendi ekosisteminde, insanla barış içerisinde yaşamasını istiyorum. Bu hem şimdimiz için hem de gelecek için önemli. İnsanlar, organik ürünlere muhtaç. Yeryüzündeki doğal kaynaklar ve yenilenebilir kaynaklar, düzgün şekilde kullanılmadığı ve hor tüketildiği için ciddi sorunlar oluşuyor. Doğal beslenmeden ve çevreyle arasındaki denge bozulduğu için bu insanın kendi sistemini ve sağlığını da ciddi boyutta tehlikeye atıyor.

Her şey için çok mu geç? Bana kalırsa değil. İnsanlar, içinde de bulundukları durumun ciddiyetini fark etmeli ve harekete geçmeliler. Belki ekosistemi anlarken kendilerine verdikleri zararlarında farkına varır ve sağlıklı bir yaşama doğru tekrar adım atarlar…