TERÖR İNŞALLAH BİTECEKTİR.

Bazı nedenlerden dolayı üzün süre yazamadım. Tekrar bizleri bu sayfalarda buluşturan yüce ALLAH’ a hamd olsun…

Hiç kuşkusuz bugünlerde memleketimizin en önemli sorunu; PKK ve İŞİD başta olmak üzere terör örgütlerinin oluşturulduğu güvenlik sorunu ve bunlarla yapılan mücadeledir.

Asker, polis ve diğer tüm güvenlik birimlerimizle, çok uyumlu bir şekilde Bölücü terör örgütü PKK ya karşı başarılı bir mücadele vermemize rağmen maalesef, hemen her gün o bölgeden gelen şehit haberleriyle kahroluyoruz. Yine mi şehit verdik? Hala bitmedi mi, ne zaman bitecek bu PKK belası? Diyerek üzüntümüzü dile getiriyoruz. Tabi bu konuda çokta hâksiz değiliz. Hata bazı kişilerde, bu hususta; bezginlik ve yılgınlık alametleri görüyoruz ki, bana göre en büyük tehlikelerden biri de budur.

Değerli kardeşlerim, Terör ve terör örgütleriyle mücadelede; Bezginliğe ve hele yılgınlığa asla gerek yoktur. 30 yılı aşkın bir zamandır devam eden, bölücü terörle yaptığımız mücadelede sonlara yaklaşmaktayız. ABD sinden bütün büyük AB ülkelerine kadar, çok sayıda batılı güçlü ülkelerin desteklediği ve 30 yılı aşkın zaman içinde bölgeye nerdeyse kök salan bir örgütle mücadele ettiğimizi unutmayalım. O sebeple işimiz çok kolay değil, ama imkânsız da değil.

Başta terör, uyuşturucu ve her türlü kaçakçılıkla mücadele etmek üzere, oluşan tüm güvenlik sorunlarımızı en başarılı bir şekilde halledebilmemiz için naçizane şöyle bir önerim var.

YÜKSEK GÜVENLİK TEŞKIATI MÜSTEŞARLIĞI adı altında; Polis teşkilatımız yanı Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki, Terörle mücadele, Özel Harekât ve İstihbarat Daireleri ile, MİT içindeki tüm Yurt içi birimlerinin birleşmesinden oluşan,  Müsteşarlık seviyesinde Direkt Başbakanlığa bağlı yeni bir “Yüksek iç güvenlik birimi” kurmamız lazım.

Bu teşkilat kurulduktan sonra; Emniyet Genel Müdürlüğü-Polis şehir merkezlerinde, Jandarma ise kırsal alanlarda, sadece yerel güvenlik birimleri haline dönüşmelidir. Başta Bölücü Terörle mücadele olmak üzere, tüm önemli ve büyük çaptaki güvenlik hadiselerine hep; kısaca YÜKSEK GÜVENLİK diyeceğimiz bu yeni teşkilat bakmalıdır. O zaman güvenlik unsurlarımız, daha az zayiatla daha büyük başarılara imza atarlar diye düşünüyorum.

 

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE BAŞBAKAN DAVUTOĞLUNUN GÖRVİ BIRAKMASI

Bilindiği gibi kısa bir zaman önce Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu, Ak Partinin en kısa zamanda (22 Mayıs)   Olağan üstü bir kongreye gideceğini ve o kongrede aday olmayacağını açıkladı. Yanı bir çeşit istifa etmiş oldu. Aslında başarılı bir performans sergileyen Ahmet hocanın bu kararında, Hemen herkesin inandığı gibi, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ ın müdahalesi olduğu anlaşılıyor.  Hatta bazı yeminli muhalif gazeteler, Sayın Davutoğlu’ nun bu sürpriz kararı için, “Saray Darbesi” manşetini atmıştır.

O güne kadar bir defa olsun. Ahmet Hoca nin tek bir icraatını dahi, beğendiklerini söylemeyenler, bir den bire Sayın Başbakanımızı beğenip başarılı bulmaya başladılar. Bu da işin ayrı bir tarafı. Fakat bizi asıl ilgilendiren konu; sayın Davutoğlu’ nun bırakış sebebi veya Sayın Cumhurbaşkanımızla arasında nasıl bir sorun olduğudur.

Şahsı kanaatime göre, Devletin en tepesindeki, bu iki lider arasındaki ihtilafın asıl sebebi; Sayın Davutoğlu’ nun Başkanlık sistemine karşı zahiren taraf gibi gözüküp, gizliden gizliye mevcut sistemin devam etmesinden yana hareket etmesidir. Tabi bu durumu fark etmek, Sayın Erdoğan için zor olmadı. Fark edipte zamanı geldiğinde hukuken olmasa da filen görevden uzaklaştırıldı.

İşte bu fiili durum muhalefete, bir kez daha Erdoğan’ ı acımazsızca eleştirme fırsatı verdi.

Özet olarak Cumhurbaşkanının, Başbakanı değiştirmeye hakkı olmadığı söylendi. Dolaysıyla yaptığı işin anayasayı çiğnemek olduğu bile iddia edildi. Hele bu iddiaların sahipleri, CHP genel başkanı veya üst düzey mensuplarının olması, çok tuhaf bir durum.

Onlara sormak lazım. Sizin patınızın ilk liderleri, başbakanlarını değiştirirken; Mesela Atatürk, İnönü’yü görevden alıp yerine Celal Bayar’ı’ atarken Ülkemizde kimsenin haberi olmadığı bir “Başkanlık Sistemi” mi uygulanıyordu. İsmet İnönü 12 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde, sırasıyla; Refik Saydam, A. F. Tüzer, Şükrü Saraçoğlu, Recep Peker, Hasan Saka, Şemsettin Günaltay adında 6 ayrı Başbakanı; birini görevden alıp, diğerine yerine atarken çok merak ediyorum ülkemizde hangi bilmediğimiz sistem uygulanıyordu.

Pek tatbikî CHP’ nin ilk iki lideri olan, Atatürk ve İnönü dönemlerinde de; bugünkü CHP kodamanlarının üzerine toz konduramadıkları, şimdiki gibi “Parlamenter Sistem” uygulanmaktaydı.

Aynı Sistemde Atatürk ve İnönü’nün Başbakanlarını değiştirmeye hakları var, ama T. Erdoğan’ın böyle bir hakkı olamaz. Öylemi?

Denilebilir ki, O günkü Anayasada Partili Cumhurbaşkanı vardı, Oysa bugünkü anayasada yok. Olabilir. Bugünkü Anayasamızda “Cumhurbaşkan-larının eski partisinden birini görevden almaya ve yerine yine aynı partiden birini göreve atmaya yetkisi yok”, denmiyor ki. İlgili kanun ve teamüller gereği, Güvenoyu alabilecek parti veya partiler koalisyonun liderine bu görev verilir.

Bu sebeplerden dolayı, Muhalefetin hele de CHP nın bu konuda Sayın Erdoğan’ı eleştirmeye hakları yoktur. Onların zihni algılarında eğer bu durum ille de eleştirilecek bir durum ise; O zaman önce kendi eski liderlerini eleştirsinler.

Şimdi, bence asıl önemli olan soruyu sormak lazım. Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakan sayın Davutoğlu’nu görevi bırakmak zorunda bırakması doğru ve hakkaniyetli bir davranış olmuşumdur?

Bu sorunun Cevabını, inşallah yakında yazmayı düşündüğüm bir sonraki yazıda vermeye çalışacağım. Şimdilik, Kalın sağlıcakla… Allah’a emanet olun.