Trt1’de Tayfun Talipoğlu’nun sunduğu “Nasılsınız” isimli programın konusu dikkatimi çekti bu hafta. Katılımcılardan birisi de hemşerimiz aynı zamanda “Derelerin Kardeşliği Platformu”nun sözcüsü avukat Remzi Kazmaz’dı. Konunun önemi ve Remzi Kazmaz’ın da programın konuğu olması nedeniyle sahura kadar televizyon başına kilitlendim. Daha önce birkaç kez HES’lerle ilgili fikir beyan etmeme rağmen hemşerilerimin bu konudaki görüşlerimi net anlamadıklarını da biliyorum…

 

Tek taraflı programlar izlemiştim ülkemizin enerji politikaları üzerine ama ilk defa iki görüşün de temsil edildiği bu program, izleyenler gibi beni de tatmin etti diyebiliyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim, Sayın Kazmaz gerçekten bu işe yüreğini ve zamanını koymuş bir Karadeniz aşığı ve çevreci olarak beni, savunduğu düşüncelerin tümüne katılmasam da ikna etti! Burada Sayın Kazmaz’a bir sitemim var. Sayın Başbakanın çevrecilere boşta gezen avare insanlar yakıştırması ne kadar şık olmamışsa, Sayın Kazmaz’ın da muhtarların hepsinin satın alındığını demesi de bir o kadar yanlış olmuştur. Karadeniz’deki yapımı devam eden ve projelendirme aşamasındaki HES santrallerini, eğer bu devletin mühendisleri, bürokratları ve siyasi iradesi evrensel değerler ölçüsünde yapmaya karar vermişse bizim bunu anlamamız yada anlamıyorsak da bilgimizi ve birikimimizi gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyorum.

 

Programa katılan “Greenpeace” üyesi katılımcıların daha çok sloganik yaklaşımına karşın Sayın Kazmaz ayağı yere basan eleştiriler yaparak aslında HES santrallerine karşı olmadığını ama yapılan işin kurallara uygun bir şekilde sürdürülmediği fikrinden hareketle, Karadeniz derelerinin, bitki örtüsünün hovardaca tahrip edilmemesini savundu. Hatta kamuoyunun bilmediği birçok şeyi de yetkililere ikrar da ettirdi. Mesela ben ilk defa duydum bu program sayesinde ÇED raporlarıyla ilgili yüzde oranlarının değiştiğini.

 

Ne yalan söyleyeyim Rize’mize bir çivi çakılsa ben heyecanlanırım. HES’lerle ilgili ilk haberleri duyunca Senoz’un, Rize’nin boşa akan derelerinin artık devlet kontrolünde değerlendirilecek olması ve köylerini boşaltıp büyük şehirlerin varoşlarında hayat mücadelesi veren hemşerilerimizin kaderlerinin değişeceğini düşündüm. Ve hala da o düşüncedeyim… Elbette ne olursa olsun, nasıl olursa olsun mantığıyla değil, tıpkı Sayın Kazmaz’ın ifade ettiği gibi her şeyi şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşarak yatırımların bölge insanına yarar getirmesi için gerekli tedbirlerle birlikte yatırıma dönüşmesi en büyük arzumdur.

 

Yaylalarımızı boşalttık… Köylerimizi boşalttık… ve dönüp geriye bakmadık bile! Boşalttığımız köylerimize bugüne kadar ne katkımız oldu? Hangi yatırımı düşündük, geleceğe dair ne gibi projelerimiz var?

 

Evet, ülkemizin olduğu gibi bizim yöremizin de yatırıma ihtiyacı var. Bu ülkenin mühendisine, bürokratına, yatırımcısına, kısaca insanına güvenelim artık!

Hadi gelin hep beraber hayal kuralım! Yapılan barajlarda balık avlamalarımızı, kayıkla gezintilerimizi ve bu HES santrallerinin bölgemize ve ülkemize getireceği katkıları!...

 

Daha önce bu konuda yazmış olduğum “Senoz’u gurbet olmaktan çıkaralım” ve “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur” yazılarımız tamamlayıcısı olarak okuyun ve değerlendirin lütfen bu satırlarımı… Zannedersem meramımı bu sefer tam anlatabilmişim. Ve bazı dostlarımın benim HES’ler konusundaki düşüncelerimle ilgili kafalarındaki soruları cevaplandırabilmişimdir umarım…

Görüşmek dileğiyle, Allaha emanet olun…