On üçüncü senesine giren bugün ki iktidarın, her başı sıkıştığı zaman yakın tarihimizde yaşanan olaylara giderek kendisine çıkış noktası aradığına bolca şahit olduk-olmaya da devam ediyoruz!

İktidarın, fikir dünyamın Üstatlarından olan Necip Fazıl ve Cemil Meriç üzerinden bolca polemik yaparak , siyasi ve kültürel meseleler de muhaliflerini köşeye sıkıştırma gayreti bir çoğunuzda olduğu gibi  bana da gına getirtti!

Özellikle Necip Fazıl’ın tüm eserlerini satır satır ve sindirerek okumuş bir kişi olarak, iktidarın Üstat üzerinden muhaliflerine yaptıkları salvo atışlarına bu köşe aracılığıyla bol bol cevap verdiğim kanaatindeyim!

Ama gelin görün ki ; BOP Eş Başkanı olduğunu söyleyenler, Büyük Doğu İdealinin fikir babası Necip Fazıl’ı ne tanıyabilmişler ne de onu anlayabilmişlerdir!

Ve  fakat bugün ki iktidar bütün fikri ve siyasi açmazlarını Üstadın fikirleri ve yazdığı eserleri üzerinden kendilerince berhava etmekten de geri durmamaktadırlar!

Şahsen çok üzülüyorum bu duruma!

Öyle ki; Necip Fazıl’ın adından başka bir şeyini bilmeyen ama ona büyük hürmet besleyen geniş halk kitleleri, Üstat üzerinden verilen mesajlara çok kolay kanabilmektedirler!

Sözü fazla uzatmadan; her konuda kendi düşüncelerine payanda yapmaya çalıştıkları Necip Fazıl Kısakürek’in bugün ki iktidar sahipleri ile ilgili geçmişte ki kanaatini sizlerle paylaşırken, aslında Üstadın,  hangi düşünceye sahip çıkılması noktasında ki karşı düşüncesini de kendi kaleminden sizlerin idrakine sunacağım!

Üstat bugün ki iktidar kadroların oluşturan “Akıncılar” için şunları ifade ediyor;

“Bunlar M.P.S.’nin,sonradan akla gelme ve modaya uyma tarzında devşirmeleridir : ve her biri tertemiz ve pırıl pırıl lambalar halindeyken onları istifleyen hasis tezgahtan aldıklar ve alabilecekleri bir yakıt yoktur.Sade,kendi öz fitilleriyle kavrulup gitmeye mahkum,masumlar…

Bunlardan temsilci mevkiinde biri bana telefonla baş vurup, adlarına Ankara’da tertipleyecekleri bir konferans vermemi istedi:

 Ona:

-Siz bir M.S.P kuruluşusunuz.Bu parti üzerindeki inkisar ve hüsranlarımı bilmemiz gerekir.Böyle bir konferansı nasıl isteyebilirsiniz?

   Deyince, aldığım cevap ne oldu,tahmin edebilir misiniz?

-Biz de sizin gibi düşünüyoruz! Aynı inkisar ve hüsran içindeyiz!

   Hayretler içinde kaldım.

   Baş vurmalarının arkası kesildi ve bir daha aranmadım.”

( Necip Fazıl/ Rapor-4/ sh; 69-Nisan 1979)

Milli Selamet Partisine oy vermek , Altun Ordunun kumandasını sade cahil değil, aynı zaman da haris ve atmasyoncu bir onbaşıdan beklemek olur! ( Rapor/ sh; 19)

Gerçek iman ve itikatlarına toz konduramam. Onları dışlarından mümin görür ve içlerinden de böyle oldukları kanaatiyle kalblerini Allah’a havale ederim. Fakat bu kalblerin aşk, vecd, hikmet, irfan ve hamle sermayesi olarak hiçbir nasibe malik bulunmadıklarını bir laboratuar katiyetiyle iddia edebilirim…( Rapor/ sh; 27)

Ya “Ülkücüler “ için ne diyor Üstat;

Bu çocuklar hakkında çok kısa,fakat ok özlü bir kıymet ölçüsü koymak isterim:

Bunlar için “müstesna bir motor kuvveti” tabirini kullanmıştım; yine o tabir üstündeyim. Aynı tabiri, şimşek,yıldırım,bora,çığ,yangın hakkında da kullanabilirsiniz.Elverir ki,bu şuursuz kuvvetler,merkezi bir şuur emrinde,düşünceli bir icra gücü vasfına ersin… Nitekim İslamiyet’ten önce,şimşek,yıldırım,bora,çığ,yangın gibi bir şey olan Türk,merkezi şuura İslam’la eri ve üç kıtaya bayrağını dikti.

Ülkücü  delikanlıların şu andaki manzarası, İslamiyet payını muhafaza etmekle beraber,için için ağırlık merkezini Türklükte arar gibidir.

İslam ise ne pay verir, ne pay alır;topyekun “hep”i ister ve onu bulamadığı her yerde “hiç”i görür.

 “Kişi kavmini sevmekle kınanmaz!” hadisindeki hikmet ölçüsüyle, ana-baba sevgisine eş kavim muhabbeti mübarek,hatta dini bir emir mahiyetinde olsa da bu alakayı sınırlamak ve gaye noktasına hakim mevkie sıçratmamak lazımdır.

Başbuğları Türkeş’in de “Millete Bildiri”sinde pek güzel takdir ettiği ve içinde hayat iksiri bulunan billur bir kasede “metbu-tabi olunan” kıymeti, iksiri,tabi değeri de kaseye verdiği gibi,zarfa düşen şeref mazrufunu en iyi pırıldatma imtiyazından başka bir şey olamaz...

İşte Ülkücü gençlik bu takdir ve idrake vardığı gündür ki,Allah’ın kendisine verdiği motor kuvvetini yıldızlara elektrik verici bir dinamoya bağlamış olacak,başlara taç gençliği temsil edecek,kabuk Müslümanlara eksiğini gösterecek ve bizi daima önünden çekici ve ardından itici bulacaktır.

 İşte haklarında bir “çerçeve”miz:

 “Türk’e,her şeyden önce İslam’a, tarihe,an’aneye maddesi ve manasıyla Türkün ruh köküne saldıran,manada Moskof velet-i zinalarının karşılarına aldığı hedef,bugün sadece Ülkücüler…

 Onların böylesine ulvi bir manaya ehil olup olmadıkları ayrı mesele;fakat kendilerine bu mananın yakıştırdığı,bir ( laboratuar ) gerçeği…Niçin,halis Türk ve Müslüman bildikleri Milli Türk Talebe Birliği başta olmak üzere öbür milliyetçi ve mukaddesatçı topluluklara saldırmazlar da Ülkücülere çullanırlar?.. Çünkü öbürlerini pörsük ve gevşek görüyorlar da onun için…

Hançeremize “İslam,yalnız İslam” nidasının yivlerinden başka ses kaydı olmayan ve 40 yıldır bu sayhayı koparan biz,avaz avaz haykırıyoruz ki,Ülkücüleri mahrum bulundukları iddia dileyemeyecek olan bu gayeye büsbütün perçinlenme şartıyla desteklemeyecek Müslüman,Müslüman değildir; ve Moskof kafirinden aşağı ve belki daha zararlı bir din tahripçisidir.

Her gün nice felaketlere uğratılan,işittiğime göre nikahlı zevcelerine kadar tecavüz edilip öldürülen,fakat haberleri sızdırılmayan bu elmas gençleri,üzerlerindeki tozu alıp ve bazı çizgilerini düzeltip,muhtaç olduğumuz dinamik gücün bilmem kaç milyon silindirli motoru haline getirmek,her Müslüman için fark olan cihadın başlıca farzlarından biridir; ve buna “hayır!” diyecek kim varsa,sade vatan haini değil,din suikastçısıdır.

Allah’ın,Ülkücülere layık gördüğü fedakarlık nasibine tam layık olmaları için elimizden geleni yapalım ve şimdilik,özlediğimiz neslin fideliğini onlardan başka hiçbir zümrenin vaat etmediğini bilelim!..

Yeter artık bu gaflet,hamakat,rehavet ve enaniyet!..”

(Necip Fazıl / Rapor-4 / sh; 66-Nisan 1979 )

Her değeri ve Üstadın ismini fütursuzca istismar edenlere benim son sözüm şu ;  Halep ordaysa arşın burada!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…