Türk insanı kendi öz vatanında “kendisini idare etmeye talip siyasetçilerin” ve “siyasetçilere yardakçılık/dalkavukluk” yapmak için konuşan, yazan gazetecilerin, akademisyenlerin, TV ve gazetelerin tutumu nedeniyle iki arada bir derede kalmıştır.

Maalesef ülkenin büyük bir çoğunluğu yıllardır iktidarda olan bir partinin ve bu partinin yaptığı “her yanlışına”  ayak uydurmaktan geri durmayan muhalefet partilerinin ve de ülkenin medyasının kaba-saba tutum ve söylemlerinden dolayı; “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” psikolojisi içerisindedir!

İş yerleri kapalı olan esnaf, işini kaybeden vatandaş, okuluna gidemeyen talebe ve evlere zorunlu olarak haps olan insanımızın gelecek endişesi onu maalesef “nefes alamaz” hale getirmiştir.

Bu duygu ve durum içerisine olanlarımızın sayısı tahmin edilenin üzerindedir ve toplumsal dertlerimiz düşünülenden de fazladır.

Şu açık seçik bir gerçektir bugün ki Türkiye’de; siyasetçilerin ve basın-yayın organlarının tutum, davranış ve söylemlerinden dolayı bir “akıl tutulmasıyla” karşı karşıyayız!

Hâlbuki siyasetçinin başarılı olması için yapacağı tek şey; yönetmeye talip olduğu toplumun ihtiyaçlarını bilmek ve o ihtiyaçları suiistimal etmeden adil bir yönetim anlayışına sahip olarak iddiasını hayata geçirmek için çaba göstermek.

Medyanın görevi ise haber vermek ve siyasetçinin yapıp ettiklerini kamu adına denetlemek ve gerekirse hesap sorulması noktasında “hukuka” katkı sunmaktır.

Bilerek/inanarak söylüyorum ki; Cumhuriyet tarihi boyunca iktidara gelenler ve iktidardan veya muhalefetten beslenen medya bu temel düşünceye teğet geçerek geniş halk kitlelerini yönetme ve yönlendirme yanlışına düşmüşlerdir!

Fakat burada bir hakkı teslim etmek isterim.

Bugün tarih olan eski siyasetçiler birçok konuda başarısız olsalar dahi bugün ki siyasetçilerden onları ayıran iki temel özelikleri vardı.

Birincisi; Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, İnönü, Mesut Yılmaz (Allah hepsine rahmet eylesin) Çiller, Baykal, hangi eski siyasetçi olursa olsun; siyasi muhatabına en ağır eleştirileri bile belli bir nezaket ölçüsünde yaparlardı!

Bana göre daha önemli gördüğüm ikinci özellikleri şuydu; bütün bu siyasetçiler muhalefet ettikleri siyasi partilerin seçmenine karşı hiçbir zaman kem söz söyleme yanlışına düşmemişlerdi!

Daha doğru ifadeyle; daima “siyasi edep ve nezaket” ölçülerine riayet ederek siyaset kurumunun ciddiyetine gölge düşürmemişlerdi.

Cumhuriyet dönemi boyunca siyasetçilerin “üslubu ve duruşu” noktasında bugün ki kadar savrulma yaşanmamıştır desem sanırım yanılmış olmam.

Dünün ve bugünün siyasetçilerini karşılaştırdığımızda “dün ve bugün” arasında derin uçurumlar olduğunu tarafsız gözle bakanlar görebilmektedir.

Maalesef idare etmeye talip oldukları vatandaşa karşı adil ve saygılı olması gereken siyasiler bu ilkeleri göz ardı ederek siyaset yapmaktadırlar.

İşte bunun son örneği eski bir bakanın “başörtülü hukuk insanlarına” karşı önyargılı ve hiçbir ahlakı dayanağı olmayan sadece “ideolojik körlükle” söylenmiş sözlerini örnek verebilirim.

Bu ideolojik körlükle söylenmiş söze karşılık gelen tavrın ve duruşun körlüğü ise başka bir “vitrin cümlesi” ile olmuş ve kadınlarımızı yaralamıştır!

Yeri gelmişken şu tespitimi ve şikâyetimi de bu yazı vesilesi ile yapmak isterim. Gündelik hayatımızda insanların birbirlerine saygı çerçevesinde ilişki kurmaları, hak ve hukuklarına riayet etmeleri ahlaki bir davranıştır. Fakat ne hikmetse özelikle erkekler, kadınların giyimi kuşamı, başörtüsü yâda başı açık halleri ile ilgili hüküm vererek “saçma sapan” paylaşımlar yaparlar sosyal medyada ve bu durum en hafif anlamıyla benim canımı sıkar. Milletin eşi, kızı, bacısı ile ilgili cümle kurarken “kendin için yapılmasını istemediğini başkası içinde yapma” düsturu her defasında yerle bir edilmektedir. Üstelik bu kişiler “sözde nasihati” “başka kadınların görselleri üzerinden” yaptıkları için benim inandığım ahlaka prensiplere göre “ister sade vatandaş isterse din adamı” olsun, çok büyük bir ahlaksızlık yapmaktadırlar!

İşte bu bakış açıları; ülke olarak enerjimizi boşa harcamamıza ve kısır tartışmalar etrafında  “karşı görüşteki” insanlar arasındaki “olumsuz düşünceleri” derinleştirmekte ve git gide de insanları birbirinden duygu olarak da uzaklaştırmaktadır.

Bu kısır döngüyü tersine çevirecek, “siyasetçilere rağmen” yine bu ülkenin insanıdır.

Ama maalesef biz hala sorunlarımıza, dertlerimize çareler bulmak yerine türlü şaklabanlıklar yaparak asıl yapmamız gerekenlerden uzaklaşıyor siyasetçiye ayak uydurmaya çalışıyoruz.

Evet, her dönem olduğu gibi bu dönemde de ister iktidar olsun ister muhalefet, “siyaset yapanlar” milletin her alanda ki ihtiyaçlarını istismar ediliyor!

Bunu inkâr etsek de, görmemezlikten gelsek de; “görüyoruz ve biliyoruz” ama bizde halk olarak bile bile bu istismara “nede olsa bizdendir” mantığıyla çanak tutuyoruz, görmemezlikten geliyoruz.

Bilmeliyiz ve inanmalıyız ki; siyasetçinin tek görevi oyuna talip olduğu millete hizmettir.

Yapılan çalışmalar ve verilen hizmetler siyasetçiler tarafından millete bir lütuf olarak sunuluyorsa bu düşünce her türlü istismara kapı aralıyor demektir.

Bu saatten sonra icraat yerine “ideolojik nasihatler” vermeye çalışan kim olursa olsun bizim nefes almamızı kısıtlayarak kendilerinin iktidarını biraz daha devam ettirmek olduğunu anlamalı ve ona göre tutum belirlemeliyiz.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.