1936 yılında imzalanan “Montrö Boğazlar Anlaşmasının”, “Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının”, dolayısıyla Türkiye’nin güvenliğinin garantisi olduğu bugün daha açık ve net görülmektedir. Bu anlaşmanın aynı zamanda Karadeniz’de kıyısı olan ülkeler içinde “barışın ve istikrarın sembolü” olduğunu akıl, tarih şuuru ve vicdanı olan herkesin, yaşadığımız bu son olaylardan sonra iyice anlamış olması gerekir.

Okuyacağınız bu yazıyı sizlerle paylaşmamın sebeplerinden biriside budur. Bugün bizim daha sağlıklı tespitler yapmamızı kolaylaştıran o güne dair yaşanılanları çok iyi tahlil edip anlamamız ve anlamlandırmamız gerekmektedir.

“Türk Tarihinin” en büyük Devleti olan “Osmanlı İmparatorluğunun” Sultan’ının hiç birimizin bugün bile kabul edemeyeceği hakaret dolu bir “mektupla” aşağılanması, bugün bizim aklımızı bir an önce başımıza almamızın ne kadar hayatı olduğunu hatırlatmaktadır.

III. Sultan Selim zamanında yaşanılanlardan yaklaşık 135 yıl sonra, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, boğazlar konusunu “Montrö Antlaşmasıyla” sorun olmaktan çıkarmış ve bugün bile bu anlaşmanın ne kadar isabetli olduğunu, bugünlerde Karadeniz’de yaşadığımız (Rusya-Ukrayna gerginliği) gerçekler göstermiştir.

“Hayat Tarih Mecbuasının” Kasım 1969 tarihli sayısında “Nigar Anafarta” imzasıyla yayınlanan, Fransa İmparatoru “Napolyon Bonapartın” Osmanlı İmparatoru “III. Sultan Selime’e” yazdığı mektubu ve o günkü siyasal olayları irdelediği, noktasına, virgülüne dokunmadığım o makalesi.

Napolyon Bonaparte’ın, 1798 yılında, Toulon’da donanma hazırlığına başlaması, Osmanlı Devleti kadar Rusya’yı da endişelendirmişti. Esasen, Napolyon’un Avrupa’daki akınları karşısında, Osmanlı Devletine karşı dostça bir tavır takınan Rus Çarı, III. Sultan Selim’e bazı ihbar ve tavsiyelerde bulunmuş, bu tavsiyeler nezaketle karşılanmış, fakat fiili bir duruma geçilmemişti. Bu defa Rusya, Karadeniz filosunu, Osmanlıların hizmetine hazır bulunduracağı ve Fransız’lara karşı koyacağı teklifinde bulunmuş, bu teklif de nezaketle reddedilmiş, fakat Boğaz’ın tahkimi yoluna gidilmişti.

Fransız’ların Malta’ya ve daga sonra Mısır’a asker çıkarması, her iki devletin zararına olacağından, bir anlaşma için görüşmelere başlanmış, bir sonuca varılmadan, Rusların Karadeniz donanması, Rus Çarı I.Paul’un emri ile Boğaz’a gelmiş, bu durum karşısında, Karadeniz Boğazından geçerek Büyükdere önünde demirlenmesine izin verilmişti.

Böylece, Rusya-İngiltere ve Türkiye arasında bir dostluk anlaşması yapılması bir olup bitti halini almıştı.

İstanbul’da ki Rus Elçisi Vasili Tamera, İngiltere Elçisi Spencer Smith ve Türk temsilcileri Kazasker İsmail Bey ile Reisülküttap (Dışişleri Bakanı) Atıf Bey arasında yapılan görüşmelerden sonra, 5 Ocak 1799’da Rusya ile, biri 14 maddelik açık, diğeri 23 maddelik ve gizli, iki kısımdan ibaret bir anlaşma, bundan iki gün sonrada İngiltere ile, 13 maddelik bir anlaşma imzalandı. Sekiz yıl süreli olan bu anlaşmalar, doğrudan doğruya Fransa’ya karşı yapılmış olmakla beraber, Avrupa genel politikasını da büyük ölçüde etkilemiş, Avrupa Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu ile yakından ilgilenmeye başlamışlardır. Bu anlaşmalardan sonra, Sicilyateyn Kırallığı ile de, yine Fransa’ya karşı bir ittifak anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşmalarla Ruslar, ilk defa boğazları geçme hakkına sahip oluyorlardı.

Napolyon’un Mısır’a saldırısı karşısında, anlaşmalar gereğince Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde bazı teşebbüslere girişmişti. İngilizler, Mısır’da yerleşmek istiyordu, Ruslar da, Yunan adalarında ve Rumlar arasında milliyetçilik propagandası yapıyorlardı.

Mısır seferinden umduğu sonuca varamayan Napolyon ise Fransa’ya döndükten sonra konsüllüğünü, daha sonra da imparatorluğunu ilan etmişti. Osmanlı Devleti, Fransa’nın yeni durumunu tanımak istiyor, fakat müttefikleri olan Rusya ve İngiltere bunu yaptığı taktirde, aradaki anlaşmaların fes edileceğini söyleyerek tehditte bulunuyorlardı. Fransa ise, Osmanlı İmparatorluğu’nu Ruslara sırt çevirmesi için sıkıştırıyordu.

İşte bu sıralarda Napolyon Bon apart, III. Sultan Selim’e yazdığı, 29 ocak 1805 tarihli, pek de nazik bir ifadesi olmayan mektubunda Rusların maksatlarını açıklıyor ve biraz tehdit, biraz da ikaz yollu şöyle diyordu;

“…dünyanın en büyük imparatorlarından birisi olan sen, egemenliğini sona erdirmeğe mi karar verdin? Rusya’nın sana tahakkümüne nasıl tahammül ediyorsun? Sana vermek istediğimi reddediyorsun, çıkarının nerede olduğunu görmeyecek kadar kör musun? Rusya’nın Korfu’da 15000’lık bir kuvveti varsa, bunu bana karşı mı zannediyorsun? Bu gemiler İstanbul’a gelmeye hazırlanıyorlar. Bir gün Korfu’da bulunan kuvvetler, Rusların da teşvikiyle, bir donanma ve Rus ordusu ile takviye edilerek gelip senin başkentini istila edeceklerini ve saltanatının, gecelerin karanlığında unutulacağını görmeyecek kadar kör müsün? Reis Efendi sana ihanet ediliyor, divanda bulunanların yarısı Rusya’ya satılmış durumda. Kaptan Paşa’nın (Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa) ölümü, seni en sadık dostundan mahrum etti. Sana iki defa ihtiarda bulundum, üçüncü bir defa daha söylüyorum. Divanı dağıt, reis efendiyi cezalandır ve İstanbul’da sadece sen hükümran ol, aksi halde her şeyini kaybedeceksin. Bana gelince, sadece senin dostun olmak istiyorum. Fransa’yı her zaman yaptığın gibi, reddetmekte direnir ve sefilce düşmanlarına mahkum olmak istersen, bundan sonra ben de senin karşında olacağım ve ben hiçbir zaman zayıf bir düşman değilim. Mısır ve Suriye’de asayişi temin etmek için hükümet hiçbir tedbir düşünmüyor; Medine ve Kabe’nin elden çıkmasına bile göz yumuyor, daima senin dostlarına hakaret, düşmanlarına ise secde ediyor. Iran harpte ve Rusların tehditti altında, hükümet onun yardımına koşmaktan uzak, buna karşı hiçbir şey yapamıyorlar, cesaretleri yalnız bana karşı. Sarayda Fransa’nın dostu yalnız sen olduğun için sana yazıyorum; senin tahtına giden bütün yolları tutmuş olan adamların, mektubumun sana ulaşmasına müsaade edecekler mi, bilmem? Uyan Selim! Nazırlıklara dostlarını getir, hainleri iş başından uzaklaştır. Gerçek dostların olan Fransa ve Prusya’ya itimat et! Aksi halde, memleketini, dinini ve aileni kaybedersin. Senin gerçek düşmanların, Karadeniz’e hakim olmak isteyen ve bunun için de muhakkak surette İstanbul’a sahip olmayı düşünen Ruslardır ve bunlar, senin tab’anın bir kısmını teşkil eden Rumlarla aynı dindendir.

Nasıl düşüneceğime ve ne yolda hareket edeceğime karar vermek için senin cevabını bekliyorum. Bundan böyle artık saltanatta kalmak istemiyor ve Fransa’nın düşmanlarının hükmü altına girmek istiyorsan, Fransa’nın en eski müttefikinin gütmek istediği bu kör ve kötü politikadan büyük üzüntü duyacağım. Seni bu kadar yükselten kaderin, Süleyman, Mustafa ve Selim’in İmparatorluğunu mahvetmek istediğini bir kere daha anlayacağım. Yer yüzünde her şey yok olur, yalnız tanrı ölümsüzdür. Bu sebepten, Tanrı’nın günlerini ve ikbalini artırmasını, kıvançla doldurmasını ve sana hayırlı bir son ihsan etmesini dilerim.

Tuilleries imparatorluk sarayında 13’üncü yılda ve 10 Pluviose’da yazılmıştır (29 ocak 1805)

Aziz ve hakiki dostun Napoleon.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.