En büyük zararı vatandaşlarımız görecektir.

Hatinoğlu; "Maazallah dillendirilen değişikliklerin yapılması zaten yerlerde sürünen, millet nezdinde güvenilirliğini tamamen kaybetmiş olan Yargı sistemimizi çökertecek, ülkemiz açısından köklü ve geleneksel bir geçmişi olan avukatlık mesleğine telafisi imkânsız zararlar verecektir. Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ve savunma hakkı gibi demokrasinin temel kurallarının yıkılmasından en büyük zararı vatandaşlarımız görecektir. Hangi nedenle olursa olsun yargıyla muhatap olan bir insanın kendisini güvende hissetmemesi korkunç bir travmadır."

Ak Parti iktidarı süresince tepkisel, aceleci düzenlemelerin hepsi büyük hukuki problemlere neden oldu. Adalet sisteminde geldiğimiz nokta bunun en büyük delili ve toplumun her kesimi şikâyetçi.

Ankara Baro Başkanının yaptığı bir hadsizliğin yarattığı öfkeyle Barolarla ilgili yapılması düşünülenleri bir çılgınlık ve saçmalık olarak gördüğümden gerçekleşebileceğine hiç ihtimal vermedim. Ancak son gelişmeler; hangi görüşten olursa olsun hiçbir avukatın tasvip etmediği, 80 Baronun karşı olduğu bu çabaların bayağı ciddi olduğunu gösteriyor.

Dengenin sağlanamadığı yerde adalet değil keyfilik ve despotizm söz konusu olur.

Avukatlık yargının kurucu üç unsurundan biri. Avukatın olmadığı yerde savunma hakkı olmaz. Savunma; karar ve iddia makamlarıyla eşit, bağımsız ve güçlü bir konumda değilse adil ve tarafsız bir yargılamadan da bahsedilemez. Zira yargı önünde bir şahsın yanında sadece avukatı varken karşısında hâkim, savcı, polis, jandarma ve tüm devlet gücü vardır. Dengenin sağlanamadığı yerde adalet değil keyfilik ve despotizm söz konusu olur.

Savunmanın yani avukatların bu anlamda en büyük güvencesi barolardır. Baroların bağımsız ve güçlü bir meslek örgütü olması sadece avukatların değil adalet bekleyen bütün vatandaşların güvencesidir.

Barolar; aynı zamanda kamusal niteliği olan avukatlık mesleğinin denetim ve disiplini, avukatların mesleki faaliyetlerinde kanuna ve etik kurallara uygun davranmalarının sağlanması, uymayanların yaptırımlara maruz kalmaları, mesleğe kabul, mesleki yeterlilik ve meslek içi eğitim açısından vazgeçilmez kurumlardır.

Demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, savunma hakkı gibi çağdaş değerler barolar ve avukatlar yoksa veya göstermelik ve güçsüzlerse hiçbir anlam ifade etmez.

Avukatların cüppe giymelerinin bir anlamı var.

Çoklu Baro sistemi ile her ilde birden çok baro kurulması düşünülüyor. Ak Partililer bir baroya büyük ihtimal Huder’ e, biz milliyetçiler Türk Hukuk Enstitüsüne, Solcular Demokrat Hukukçular veya İlke Hukukçular Gruplarına, Marjinal solcular Çağdaş Hukukçular Derneğine, Kürtçüler PKK/KCK güdümünde kendi barolarına kaydolacaklar. 17/25 Aralık öncesi Fetöcüler Mizan Hukukçular Derneği adıyla kendi alternatif barolarını hazırlamışlardı bile.

Avukatların cüppe giymelerinin bir anlamı var. Hâkim karşısında ki avukatın siyasi kimliğinden, hayat görüşü ve yaşam tarzından bağımsız cüppesini giymiş sadece bir savunman görür karşısında. Çoklu Baro sistemi gelince iktidar yanlılarının (bu gün belki Ak Parti ama yarın CHP olmayacağının garantisini kim verebilir) kurdukları baroların cazip olacağını, yargı önünde de diğerlerinden daha avantajlı ve etkin olacakları muhakkak.

Mesleğe kabul, mesleki eğitim ve denetim - disiplin uygulamaları içinden çıkılmaz bir hal alacak. Ekonomik gücü olmayan barolar hiçbir hizmeti yerine getiremez olacaklar. Barolar daha çok avukat kaydetmek için abuk sabuk işlere soyunacaklar

delege sayılarını düşürerek gidermekte çözüm değil.

Baroların seçim sistemiyle ilgili yapılması düşünülenler de çok tutarlı ve yürütülebilir değil. Yürütme organında nisbi temsil talebi akıl alır gibi değil. Seçimler sonunda hükümette bütün partilerin oy oranlarına göre bakanlıkları paylaştığını düşünsenize?

Anadolu barolarıyla büyük baroların delege sayıları arasında ki fahiş farkı büyük baroların delege sayılarını düşürerek gidermekte çözüm değil. Türkiye’de ki avukat sayısı 150 bin. Sadece İstanbul’un avukat sayısı 50 bini geçti. 504 TBB Genel Kurul delegesinin 137’si İstanbul, 52 delege Ankara ve 29 delege İzmir’den. 180 civarında kayıtlı avukatı bulunan Rize Barosu ise başkanımız hariç iki delegeyle temsil ediliyor.

Bu tabloya göre büyük baroların avukat sayılarını düşürmek temsilde adaletle ilgili başka haksızlıklara yol açacaktır.

Asıl sorun özellikle büyük barolarda TBB Genel Kurul delegelerinin seçimlerinde yaşanmaktadır. Büyük barolarda seçimleri geçmişten bu güne sol gruplar kazanıyor. Hatta İstanbul Barosunda 4 ayrı sol grup yarışıp oyları bölündüğü halde bu tablo değişmiyor ve değişecek gibi de görünmüyor. 50 bin avukatın 25 bini oy kullanıyor ve 8-9 bin oyla başkan seçiliyor. Seçimler sonunda TBB Genel Kurul delegeleri tamamen kazanan başkanın listesinden firesiz olarak tüm avukatların 1/5’inden azının oyuyla seçilirken diğer gruplara aldıkları oy oranında delegasyonda temsil hakkı tanınmıyor.
Bu nedenle TBB Genel Kurul delegelerinin grupların seçimde ki oy oranlarına göre nisbi olarak belirlenmesi pek çok sorunu çözecektir.

İstanbul Barosu’nun Avrupa ve Anadolu olarak ikiye bölünmesi düşünülmelidir.

İstanbul Barosu 50 bine yakın avukatıyla Tokyo’dan sonra Dünyanın en büyük barosu. Ancak 50 bin kişilik kamusal bir meslek örgütünün aynı zamanda geçinebilmek için faal avukatlık yapmak zorunda olan, görevleri nedeniyle ücret almayan 11 kişilik bir yönetim kurulunca idare edilmesi de olanaksız bir hal almıştır. İstanbul avukatlık mesleği açısından yüz karası bir haldedir. Meslek ilkeleri, kuralları, etik değerlerin ayaklar altında olduğu, disiplin uygulamaları ve denetimin söz konusu olmadığı, avukatların adliye, kolluk ve tüm idari birimlerde büyük problemler yaşayıp yalnız kaldığı, tekelleşmenin büyük boyutlara ulaştığı, genç avukatlar üzerinden acımasız bir emek sömürüsünün yaşandığı, geçinemediği için her yıl gencecik avukatların intihar haberleriyle sarsıldığımız bir şehir. İstanbul Barosu’nun Avrupa ve Anadolu olarak ikiye bölünmesi düşünülmelidir.

Yargıyla muhatap olan bir insanın kendisini güvende hissetmemesi korkunç bir travmadır.

Maazallah dillendirilen değişikliklerin yapılması zaten yerlerde sürünen, millet nezdinde güvenilirliğini tamamen kaybetmiş olan Yargı sistemimizi çökertecek, ülkemiz açısından köklü ve geleneksel bir geçmişi olan avukatlık mesleğine telafisi imkânsız zararlar verecektir. Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ve savunma hakkı gibi demokrasinin temel kurallarının yıkılmasından en büyük zararı vatandaşlarımız görecektir. Hangi nedenle olursa olsun yargıyla muhatap olan bir insanın kendisini güvende hissetmemesi korkunç bir travmadır. Devletin temeli adalettir. Adalet çökerse devlet çöker


Lütfen bu kötülüğü yapmayın..

Devletim temeli adalettir. Adalet çökerse devlet çöker. Günü birlik nedenlerle, ona kızdım la, şuna bir ders verelimle, şunların burnunu bir sürtelimle, şimdilik böyle olsun sonra düzel tirizlerle yapılan değişikliklerin yarattığı büyük tahribatı geriye bakıp açık gönüllülükle görmek, samimi ve tarafsız bir şekilde değerlendirmek gerek. Lütfen bu kötülüğü yapmayın..

Editör: HABER MERKEZİ