İktidar olup devlet adına icraatlarda bulunanlar dün olduğu gibi bugünde hata yapabilirler. 
Hata yapan bir insanı uyardığımız gibi, devlet adına bir tasarrufta bulunurken hatalı kararlar alan, bu hatalarında ısrar eden insanları da uyarmak bizlerin en önemli görevlerinden olmalıdır. 

Bu uyarı görevimizi; yaşadığımız çevrede, çalıştığımız ortam da, yani insanın olduğu her yerde yanlış gördüğümüz hangi uygulamalar olursa olsun uyarmalıyız. 
İnsanların birbirlerinin hatalarını söylemelerinde nasıl fayda varsa; millet adına icraat yapmak için yetki alıp hata yapanları da uyarmak o derece faydalıdır!

Hayat tecrübemin bana öğrettiği gerçek şudur.
Dostumuz, arkadaşımız ya da bir hemşerimizin yapmış olduğu yanlış bir icraatla ilgili cümle kurarken “düşüncelerimizin üzerini” ”ama, fakat, lakin” gibi muallak ifadelerle örtmeye daha doğrusu “gerçeği gizlemeye çalışırız!”
Bu bizim “ezeli ve ebedi” bir kötü bir huyumuzdur!
Hâlbuki bize yakın olan insanların yapmış olduğu hataları “kırıp dökmeden” yüzlerine karşı ifade edebilirsek, tanımadığımız insanların hataları için söyleyeceğimiz her doğru söz daha “dinlenilir ve değer verilir” olur.

Her birimizin tanıdıkları, dostları, arkadaşları ve bir ailesi vardır.
Bu insanlarla yüzde yüz aynı düşünmek de mümkün değildir. 
Eğer tanıdığımız çevreden birisinin ülkemizin siyasetinde, bürokrasisinde görev alıp hatalı karar vermesi “memleketimizin lehine” ise onu elbette takdir edip alkışlayacağız. 
Fakat tersi durum söz konusu olunca “alkış ve takdir” yerini “eleştiriye ve uyarıya” bırakmıyorsa işte o zaman “her dönemin insanı” olmak bizim için kaçınılmaz bir son olacaktır.
Bu kaçınılmaz son, halk tabiri ile; “yalakalık ve dalkavukluktur!”

En azından bu meselelerde şunu yapabilmemiz gerekir.
Hataları eleştiremiyorsak göz göre göre de, “küçük çıkarlar” için övmeyeceğiz!
Bu güzel ülkenin her köşesinde yaşayan insanlar olarak sorunların ve çözüm yollarının farkına varmak, geçici menfaatler için “yöneticilerin bir bildikleri var” sıradanlığına kaçarak “gerçeklerin üzerini örtmek” yarınki günde olduğu gibi bugünde bize pahalıya mal olmaktadır.

İsterseniz eleştiri konusu olması gereken ama çeşitli bahanelere sığınarak daha doğrusu “kulağımızın üzerine yatarak” duymak istemediğimiz birkaç büyük ülke sorununu yazayım!
Her alandaki hayat pahallılığı,
Liyakatsiz insanların devlet yönetiminde söz sahibi olması,
Emekli ve çalışanların düşük maaş almaları,
Siyaset yapan insanların üslup sorunu,
Ve bu güzel ülkenin “beka sorunu” olan, sınırlarımızdan dalga dalga gelişigüzel gelen yabancılar sorunu!

Bu maddelerin karşılığı olan gerçekleri bu ülkede yaşanlar olarak hep birlikte görmüyorsak, ya çok körüz ya da dalkavuğuz! 
İkisinin arası yok bana göre!
Milletin oyuna talip olup iktidara gelenler milletin menfaatlerini ve geleceğini düşünerek ” icraatlar” yapmalıdır.
İktidar olanların en temel vazife ve görevi şudur.
Türk Milletini her türlü dış tehditlerden korumak, kollamak ve milletin refahını adaleti temin ederek kalkınmasını sağlamak.
Bu iki temel vazifeyi bihakkın yerine getiren hükümet “iyi hükümettir”, getiremeyen ise “kötü hükümettir!” 
Bu iş bu kadar basit ve bu kadar apaçıktır!
Yok, küresel ekonomik kriz var, yok sınırımızda savaş var, yok ülkemize düzensiz göç var diye bahaneler üreterek “vatandaşın dertlerine derman olmamak” hükümet edenlerin kaçış noktası olmamalıdır. 
Her dönem sorunlar olmuştur. 
Ve bu her dönem olan sorunlara rağmen, sorunların altında daima ezilen geniş halk yığınları olmuştur. 
Ben bugüne kadar her türlü ekonomik kriz sonrası; iktidar edenlerin hayat düzeninden “tasarruf ettiğine” hiç şahit olmadım! 
Eğer yanılıyorsun, hatta “yalan söylüyorsun” diyeniniz varsa lütfen bu yalanı mı yüzüme vurun!
Yalanı mı yüzüme vuramıyorsanız da, artık “adam gibi” gördüğümüz yanlışları eleştirelim artık!

Son olarak yazdıklarımın özeti diye düşündüğüm muhteşem bir hikâyeye yer vermek isterim.
“Büyük İskender'den” bu yana asırlar geçti; geldiğimiz bugün ki noktanın "durum tespitini" sizin aklınıza, fikrinize ve vicdanınıza bırakıyorum!

Büyük İskender hiç bir yanlışı konusunda kendisini uyarmayan vezirine;
-Sana ihtiyacım yok, der.
Vezir;
Neden hükümdarım?
İskender şöyle cevap verir;
-Çünkü ben bir beşerim, sen bu kadar süre içinde tek bir hatama rastlamadıysan cahilsin, örtbas ettiysen de hainsin! 

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…