28 Şubat sürecinde bir cuma günüydü. Çayeli İmam-Hatip Lisesinde okuyan kız öğrenciler başörtüsü gerekçesiyle dersten çıkarılmış ve ilçemizde büyük bir şok yaşanıyordu.

Haberi alır almaz bir arkadaşımla birlikte okula doğru yürüdük. Yaklaştığımızda okulun bahçesinden bile çıkarılmış öğrencileri yolun sol tarafında, sağ tarafta ise çocukları dersten çıkarıldığı bilgisini alıp koşan babaları görüyorduk. Bir tarafta öğrenciler şaşkın, tedirgin ve endişeli halde gizlice ağlaşmaları, karşı tarafta ise duvara yaslanmış, başları yerde ve oldukça hüzünlü bir şekilde bekleyen babaların tam da ortasında bulmuştuk kendimizi.

Olaya vakıf olmaya çalıştığımız andan kısa bir süre sonra velilerin birer birer, hemen yolun karşısında bulunan emniyete götürüldüklerini müşahede ettik. Bu durum bizlerin psikolojisini daha da etkilemişti.

Az daha sonra o yıllarda yöresel yayın yapan Çay TV’nin kameramanı yanıma gelmiş ve bana 'Hiç kimse bir şey söylemek istemiyor”. Bu yaşananlarla ilgili siz bir şeyler söyler misiniz'? diye ısrarlı ricasıyla karşılaştım.

Kabul edip tamam dedikten sonra 'Rizeli bir başbakanın ilçesinde yaşamaktan hicap duyuyorum' cümlesi dilimden dökülmüştü. Devamında; “bu çocukların kime ne zararı var, kapalısı açığı dışarıda el ele dolaşmıyor mu? Ne istiyorsunuz bunlardan..? Gibi sözler sarf etmiştim. Bu açıklama o günlerde defalarca haberlerde yayınlanmıştı. Yıllar sonra, emniyetten olaya şahit bir arkadaş bana; bu yayından sonra uzunca bir süre takip edildiğimden falanda bahsetmişti.

Şimdi bu yazılanlar hepimize rüya gibi geldi değil mi..?

İşte 28 Şubat sürecinin o kap karanlık günlerinde ve üstelikte başbakan çıkarmış bir vilayetin, Başbakanı olan bir ilçesi Çayeli’mizde yaşanıyordu. O süreci günümüzün gençlerine nasıl anlatabiliriz ki..! Veya gençlerimiz o zamanları nasıl yorumlarlar inanın bilemiyorum. Dahası o süreçte, siyasi hayatıma mal olsa bile İmam Hatip okullarını ve Kuran Kurslarını kapatacağım diyen, ve buna karşı gelen bütün mütedeyyin kesimleri yarasalara benzeten sürecin Başbakanını, bırakalım gençleri de biz bile bugün yorumlamakta aciz kalmıyor muyuz acaba..!

Birlikte düşünelim, televizyon ekranları üzerinden her gün inancımıza hakaretler yağdırılıyor. Gazeteler emirlerle manşet atıp yazılar yazıyor. Yargı mensupları ve askerler sırt sırta vermiş birbirlerini alkışlıyor. Rektörler, Sivil Toplum Örgütleri muhafazakâr kesimin aleyhinde çete varı görev ifa ediyordu. Yani milletin inancına, tarihine, maddi ve manevi tüm değerlerine adeta savaş açılan bir kaos dönem yaşanmıştı. Kim bilir bu anlamda sizlerin de anlatabileceği daha neler, neler yaşanmıştı…

Gerçektende 28 Şubat sürecinde genciyle yaşlısıyla hepimiz çok büyük sıkıntılar yaşadık. Lakin bir o kadar da büyük bir sabırla bu günlere ulaşmışız.

Ülkemizde laiklikle yatıp, laiklikle kalkan, koca koca laikçi adamlar ve onların günümüz versiyonları bugün ne düşünürler diye merak eder dururum. Öyle ya; Sadece 28 Şubat'ta değil tüm darbeler, laiklik ilkesini koruma ve kollama adına yapılmış değilmiydi? 82 yıldır milletimiz, hafızasından hiç silinmeyen, dünya döndükçe de unutulmayacak hatıralar ortadayken, bugün ellerine tekrar fırsat geçecek olsa, daha beteriyle karşılaşmayacağımızı hangimiz söyleyebilir acaba..!

O dönemin en kısa ve en güzel özetin sürece muhatap olmuş büyük dava adamı, cennet mekân Necmettin Erbakan hocamız; “Davamız bu kararlardan zerre kadar etkilenmez, tarihin akışı içerisinde bir nokta olan bu kararlardan tek bir sonuç çıkar o da davamızın tek başına iktidar olmasıdır” diyerek açıklamıştı.

Netice itibariyle, nicelerini sayabileceğimiz dönemin “akıl tutulması” hallerini, günümüz Türkiye'sinin büyük fotoğrafı ile birlikte değerlendirip yanlış bir adım atmak sağduyu sahibi hiç kimseye yakışmaz. Tabii ki siyasi tercihlerimizi de o büyük fotoğrafı aklımızdan çıkarmadan yapmalıyız.

Elbette farklı birçok alanda içimizin sızlamadığını söylemekte mümkün değildir. Samimi insanlarımızı tenzih ederek yazmak isterim ki, makam, mevki, şan, şöhret, haz, para, pul için değil de sadece Allah rızası için ben de varım diyenler ne yazık ki azalmaya hızla devam ediyor. Diğer taraftan riyakârlık, yalan, dolan, dedikodu, gıybet, iftira, rüşvet, adam kayırma ve ayak oyunlarının her geçen gün daha da arttığı yerde, güven duyulacak insanın yok olmayla karşı karşıya kaldığı bir ortamda muhalif kalmamak ta mümkün gözükmüyor.

Yaratılanların en mükemmeli olan bizlerin, her an yeni bir imtihanla daha karşı karşıya olduğu gerçeğiyle hareket etmek ve insan kalabilmeyi başarabilmek dileğiyle.

Nacettin Hatipoğlu

 

 

Editör: HABER MERKEZİ