Merhaba Çayhaber okuyucuları sizlere gerek ülke geneli gerekse Rize ve Rize’ye dair yazılarımla sizlerle birlikte olacağım. Kendimden bahsedecek olursam 16.08.1955 İkizdere doğumluyum. İlk ve ortaokulu İkizdere'de, liseyi Rize Yatılı Öğretmen Okulu (1970–72) ve Yüksek Öğretmene Hazırlık Sınıfı (Ankara 1973) nda bitirdim. İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi'ne 1973'de girerek 1979 yılında kimya yüksek mühendisi unvanıyla mezun oldum. 1980–1994 arası Artvin-Murgul'da,1994–2004 arası da Samsun'da Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş.'nin elemanı olarak görev yaptım. Son görevim Sülfürik Asit Fabrikası Müdürlüğü idi. 2004'deki özelleştirme uygulaması sonucu Sağlık Bakanlığı bünyesinde araştırmacı kadrosunda 1.dereceden memur olarak istihdam edilmekteyim. 1984'den beri evli olup ikisi erkek biri kız olan üç çocuk babasıyım. Eşim yüksek okul mezunu bir ev hanımıdır.
Türk Enerji Sendikası Samsun Kurucu Şube Başkanlığı, Samsun İli Tüketiciyi Koruma ve Dayanışma Derneği Başkanlığı, Kimya Mühendisleri Odası Karadeniz Bölge 2.Başkanlığı, Samsun Kızılay
Ve Türk Ocağı Şubesi Üyeliği gibi sivil toplum kuruluşlarında yer aldım.

Bir üzücü saldırı olayıyla her Türk vatandaşı yeniden sarsılmıştır. Bazı Türk aile ocaklarına ateş düşmüştür. Milletçe üzgünüz, öfkeliyiz; fakat soğukkanlı olmak ihtiyacındayız…

İstanbul İstinye’deki Amerikan Konsolosluğuna yapılan silahlı saldırıda Türk Güvenlik Birimi elemanlarından üç polis şehit olmuş, saldırganlardan üçü öldürülmüş ve aracı kullanan dördüncü saldırgan henüz yakalanamamıştır. Çarşamba sabahı 10.30 sularında meydana gelen saldırı olayından çeşitli şekillerde söz edilecek, her kafadan ayrı veya aynı yorumlarla hafızalarımız bombardımana tutulacaktır.

Olay münferit bir saldırı özelliğinde mi kalacaktır? Yoksa olay başka operasyon ve çatışmaların kıvılcımı olarak mı işlev görecektir? Olay sonrası yapılacak değerlendirmeler, ilgisiz kişi ve çevreleri birbirinden şüphe eder hale getirmek için mi araç ve amaç olarak kullanılacaktır?

Önce şu gerçeği görmek lazım. Saldırı ABD Konsolosluğuna yönelik yapılmıştır. Tabiatıyla Türk Polisinin göğsüne çarpmıştır. Bu durumu sadece Türk Polisi hedefti diyerek değerlendirmek çok sığ bir değerlendirme olur kanaatindeyim. Hedef, Başbakan Erdoğan’ın da belirttiği gibi, Türk Milleti’nin huzuru ve Türk Devleti’nin itibarıdır. Şu kanattan veya çevreden diyerek saldırıyı peşinen saptırıp iç huzurumuzu dinamitleme emellerini şer güçlerin kursaklarında bırakmak ana görevimiz olmalıdır.

Yayın organlarındaki bazı ucuz yorumlarla serseri mayınların zihinlerimize döşenmesi ülke çıkarına değildir. Tesadüfe bakın ki, ‘Ergenekon’  adlı darbe çetesi oluşturma davasının iddianamesi aynı gün açıklanacaktı. Bu olayla ilişkilendirerek hemencecik çetenin dışarıdaki kolunun bu vesileyle gözdağı vermesidir diyerek delilsiz yorumlar karalamak hiç kimsenin hayrına değildir. Bu saldırıyı, daha ne olduğu bile tam belirlenmemiş bir durumun yansıma senaryoları olarak ele almak asla haklı ve akılcı bir değerlendirme olarak kabul edilemez.

Esasen karanlık güçler hedef ülke içinde birbirinden şüphe eden güçler oluşturup kendisi kayıp vermeden hedef ülkeyi etkisizleştirmeyi amaçlamaktadırlar. Ülkemiz bu tarz oyunların sahnelendiği bir mekan olmaktan kurtulamamıştır. İlla sağduyu, özellikle soğukkanlılık ve sabırla izleyicilik elden bırakılmamalıdır. Peşin hafiye başılık yapmak zarardan başka bir şeye yol açmaz.

Peki, saldırı olayının düzenleyicileri için erkenden konuşmak doğru mudur? Güneydoğu’dan üç gencin kullanılmış olması hemen El-Kaide yaftası için yeterli midir?  Yahut taşeron PKK militanı olsalar konu başka türlü mü açıklanmalıdır? Esas el ortaya çıkarılmadıkça maşaların şu veya bu olması fazla bir önem taşımaz.

Saldırı Müslüman Türk Milleti’ne yapılmıştır, bölgesinin en etkin gücü olmaya namzet Türk Devleti’ne yöneltilmiştir. Bu tespit özellikle iyi not edilmelidir. Saldırıyı yapanlar esas patronlarını ele veremeyecek zavallılardır. Millet ve devletimizin düşmanlarıdırlar.

Irak’a demokrasi getirmek için, Afganistan’a Usame Bin Ladin’i yakalamak için bahane ile çıkan ABD’nin BOP’u artık iflas etmiştir. Türkiye’de de meydanlarda darbeye hayır mitingleri yaparak çok demokrat olunduğu zannedilmemelidir.

Aynı geminin değil, aynı hassas sandalın içinde çalkalanmakta olduğumuzu unutmayalım. Geçmişin eksik belgeli gerçekleşmemiş hesabıyla uğraşıp geleceğin  muhayyel  hesaplaşmalarını şimdiden yaşamaya ortam hazırlamak ve bunu demokratlık adına ülkede korku diktatoryası haline dönüştürmek kimsenin amacı olmasa da, ortaya çıkmakta olan bir fiili durum olarak sırıtmaktadır.

Gölge boksundan vazgeçelim, somut düşmanlarla cebelleşelim.

Yoksa bize kendimizden başka düşman gerekmez.

Baki selam, sevgi ve saygılarımla…

Editör: HABER MERKEZİ