Mardin Mazıdağında gerçekleşen kanlı baskından sonra Koruculuk sistemi tartışılmaya başlandı. Değişik mahfillerde süren tartışmalar onun aksayan yönlerinden başlayarak temelli olarak  kaldırılmasını istemeye kadar uzanan geniş bir yelpazede halen sürüp gidiyor. Tartışma düzeyinde olsa bile bu konuda toplum olarak fikir jimnastiği yapıyor olmamız güzel bir durum. Bu tartışmaların nasıl bir sonuca hizmet edeceğini ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz. Demek ki toplum olarak ağrıyan bir yanımız var. Ağrı faydalıdır, vücutta hastalanan bir yerin olduğunu göstererek şifayı aramamızı sağlar…

Haddizatında geçen gün bölücü örgüt yandaşı bir siyasi parti liderinin bölgede yaşanan nerdeyse bütün olumsuzlukları koruculuk sistemine fatura ederek onun kaldırılmasını önermesi dikkat çekiciydi.44 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Mardin baskınına denk düşen bu öneri birçok insana makul geldi. Peki, bu öneri gerçekçi ve iyi niyetli miydi?

Bizce hayır. Bugün için sayıları elli bini bulan geçici köy korucuları valinin önerisi ve içişleri bakanının onayı ile atanıyorlar. Kendilerine ait kanunları ve yasal düzenlemeleri var. Silahları, elbiseleri ve mühimmatları devletçe karşılanırken kendilerine belli bir miktar aylık ödeniyor. Görevde başarılı gösterenler aylıkla ödüllendiriliyor. Türk silahlı kuvvetlerinin kendilerine verdiği talimatla ve onunla birlikte operasyonlara katılıyorlar. Bölge yapısını iyi bildikleri için yol gösterme, nöbet tutma, pusu atma, çatışmaya girme, ihtiyaca binaen köy ve mezralarının güvenliğini sağlama gibi görevleri yerine getiriyorlar. Görev esnasında ölümleri halinde ise yakınlarına ölüm tazminatı, dul ve yetim aylıkları ödeniyor.

Sıradan bir vatandaş olarak biz bu konuyu iyi bildiğimiz iddiasında değiliz. Ancak bazı gerçekleri bilmek için illaki allame i cihan olmak gerekmiyor. Görevi gereği bu sistemin geçerli olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin belli yörelerinde çalışarak buradaki gündelik hayata vakıf olan herkes bu sistemin insanlar için ifade ettiği anlamı iyi bilir. Korucu olmak devlete sırtını dayayarak güçlü olmanın yanında sosyal itibar, prestij, özgüven ve görece mali imkanlara sahip olmak anlamına da geliyor. Tek katlı toprak evlere bitişik ahırlardan yükselen tezek kokularının her yerden hissedildiği, koyun sürülerinin köyün içinden gelip geçtiği, akşam olduğunda hayatın sona erdiği, uzaktan çakal ya da kurt seslerinin endişe ve korkuyu çağrıştırdığı, baskına uğrama korkusuyla hayatın silahların gölgesinde yaşandığı bu yörelerde korucu olmak hayata tutunmanın bir aracıdır. Üstelik kışın yolların karla kapandığı ve terör baskısı nedeniyle kaderleriyle baş başa kalan insanlar için korucu olmak hayatta kalmanın önemli bir şartıdır.

Koruculuk bir sebep olmayıp değişik nedenlerin kesiştiği bir sonuçtur. Korucu olan insanlar bunu hayati bir takım ihtiyaçların sebep olduğu bir zorunluluğun ürünü olarak kabul ettiler. Daha iyi bir seçim yapma şansları olsaydı şüphesiz onu seçerlerdi. Bazı korucuların suça bulaşmış olması bu gerçeği değiştirmez. Osmanlılar zamanında da bu ihtiyaçlar var olmuş olacak ki Hamidiye alayları adıyla koruculuk sistemi kurulmuştu. Evvelemirde Ağa ve Şeyh gibi güçlü kişiliklerin varlığında somutlaşan feodal düzende zayıf insanların bir sığınak noktası da koruculuk sistemi olmuştur. Süren kan davalarında hayatta kalmak, ağaya karşı koymak, berdele direnmek, kuma olmamak bu coğrafyada güçlü olmakla mümkün. Güç ise geleneksel kültür içinde silahla mümkün. Bu sistem şeyh-mürit, ağa-ırgat efendi-maraba gibi kişilerin etrafında gelişen ilişkilerin uzun yıllar boyunca şekillendirdiği bölgenin sosyo-ekonomik yapısıyla iç içe geçmiş bir vaziyettedir.

Korucular bir güvenlik mensubu olmanın yanında bir aile reisi olarak evini geçindirmek ve bir baba olarak çocuklarını okutmakla da yükümlüdürler.İmkanları iyi olanların arazisi ve bahçesi vardır.Onlarda ekonomik sorunlar yaşarlar,herkes gibi can korkusu ya da ikbal endişesi taşırlar.Altyapısı oluşturulmadan bu sistemin ilgası halinde bir taraftan hem onların ailesi de cezalandırılmış olacak hem de diğer taraftan devlet korucular eliyle köy ekonomisine kaynak aktararak buradaki esnaf erbabını ayakta tuttuğu için buradaki ekonomik hayata zarar verilmiş olacak..Köylerdeki ticari yaşamdan korucular eliyle devletin çekilmesi burada yaşayan insanları iyice bölücü örgüte muhtaç etmez mi?

Koruculuk sitemi kaldırıldığında onun yerine ne konacaktır? Sadece yıkmak çözüm müdür? Bu sistemin yıpratılması ya da ilgası  kimin çıkarlarına hizmet eder? Bu sorulara verilecek cevaplar sorunun anlaşmasında önemlidir. Pireye kızarken yorgan yakmanın maliyetleri iyi hesaplanmalıdır.

Terörle mücadelede binbeşyüz mensubunu şehit veren koruculuk sistemi kırsalda asker ve emniyet güçlerimizin en büyük dayanak noktalarından biridir. Hâlihazırda onun kaldırılması değil aksayan yönlerinin ıslahı tartışılmalıdır. Zira bölücü terör halen sürmekte ve terör örgütü mensupları bölgede eylemlerine devam etmektedirler. Sosyal şartlar değiştiğinde, terör sona erdiğinde, kan davaları sona erdiğinde, eğitim hizmetleri herkesi içine alacak kadar genişlediğinde, bölge nispeten kalkındığında bu sitemi var eden ihtiyacın zayıflamasına paralel olarak gözden düşen Koruculuk da tedricen ortadan kalkacak. Bu sitemin kaldırılması konusunda en cüretkâr talepte bulunanların terör örgütü yandaşları olması düşündürücü değil midir?

Mardindeki katliam sebebi ne olursa olsun acı vericidir. Devlet hukuk devleti olmasının bir gereği olarak süratle suçluları hak ettikleri cezaya çarptırmalıdır. Ki bunların yapılmakta olduğunu bilamemnuniyet  basından takip ediyoruz. Esas korkulması gereken suçun işlenmesi  değil -ki insanın olduğu her yerde suçlar işleniyor-bu suçun işlenmesinden önce gerekli tedbirleri almak ve işlendikten sonra da icap eden mekanizmalar işletmektir. Yani aslolan vücudun hastalanması değil bağışıklık sisteminin güçlü tutulmasıdır.

Editör: HABER MERKEZİ