Günümüzün en büyük hastalıklarından birisi yapay tüketim çılgınlığıdır. Toplum olarak veresiye defteri kavramları ile büyümüş olduğumuz bir gerçek ama ne olduysa güncel tarih içersinde toplumda bir başkalaşım türedi. Mahalle bakkalının sattığı ürünü 0,01 kuruş indirimle AVM’den almak bu günlerde çok moda. Halbuki sokaklarda büyümüş, terliyken serinlemek adına hesaba gazoz yazdıran bir gençlik, ay başına kadar idare eder mantığında büyümüş bir nesil, bugünlerde kapitalizmin pençesinde sırf moda diye değişimin ta kendisi oluyor.
Bu yazımda tam da bu tüketim çılgınlığı hakkında ki izlenimimi anlatmak isterim sizlere.
Önce gidilecek bir AVM buluyorsunuz. Sonra aracınızla AVM’nin otoparkında park etmek için yer arıyorsunuz. Ama öyle hemen park etmek kolay değil. Şöyle on onbeş dakika dolaşıp günah defterine bol günahlı cümleler ekliyorsunuz. Sonra bir tüketim çılgınının boşalttığı yere aracını park ediyorsun. Artık sende delice para harcamaya hazırsın demektir. Otoparkta kendini bırakıp sarı çizgileri takip ediyorsun ve sonra da ihtişamlı kapılardan geçerek penceresi dahi olmayan kapitalist sistemin oyun kutusu olarak gördüğüm yapay dünyanın içerisine giriyorsun. Ve ilk tepkiniz, bu ne kalabalık!
Bu ortamlarda çok acayip durumlar görebilirsiniz. Mesela matematiksel hiçbir mantığı olmayan indirimlerden tutun da, hiçbir mizahi anlamı olmayan kampanya sözlerini görmeniz mümkün. Mesela “İndirdik sizi bekliyoruz” gibi. O kadar çok gariplikler görebilirsiniz ki şaşırmamak, yok artık dememek imkansız. Kapitalizmin pençesine o kadar çok düşmüşüz ki 27 gram ağırlığında ki bir oyuncağa, çocuğunun gelişimine hiçbir katkısı olmayan o oyuncağa 99.99 TL ödemek nedir? Bilirim ki o oyuncağı çocuğa alan anne bez bebeklerle büyümüştür. Ama almaya mecbursunuz. Çünkü anne-babanın ikisinin de çalışmak zorunda kaldığı günümüzde, çocuğa karşı ilgiyi göstermenin bir yolu bu. Çocuk televizyon karşısında tüm gün en yakını haline getirdiği o oyuncağı izlerken, almamanın çocuğu kaybetmek olduğunu biliyor ebeveynler.
Her yıl dünya genelinde 18-30 milyon arası çocuk açlık ve fakirlik yüzünden ölüyor. Halbuki bu ölümleri engelleyebiliriz. Ama tüketim çılgınlığı ve kapitalizm o kadar pençesine almış bizleri ki ölümleri dert edenimiz yok neredeyse. Çünkü aynı tişörtü hafta da iki kere giymenin ayıp olduğu algısı var. Bu yüzden de haftanın yedi günü farklı giyinme derdine düşmüşüz ki, 109 TL den 106 TL ye düşmüş tişörtü almak için mağaza kuyruğuna girmiş insanları görebilirsiniz bu AVM’lerde.
Dünya genelinde medeniyet vücudu açmak olarak lanse ediliyor nedense. Ve biz de çok medenileşmeye başladık galiba. Her yılbaşı Victoria Secret mankenlerini izleyerek yeni yıla girmiş bir ailenin geç kızı vücudunu beğenmediği için babasından estetik ameliyatı parası istemesini çok normal karşılar olduk. Toplum olarak acayipleştik diyorum çünkü Antalya-Bodrum dediğimizde aklımıza ilk olarak bikinili Rus kızlar geliyorsa, bu AVM’lerde el kadar iç çamaşırlarına 150 $ ödenmesi çok normal. Bastırdığımız takvimlerden, izlediğimiz dizilere kadar kadın karakterlerin vücudu obje olarak gösteriliyor. Hal böyleyken kadınlarımızın bu AVM’lerde bir yüz boyasına bir asgari ücret parası ödemek zorunda kalıyor. Bunun sonucunda da insanlarımız günlük gazete takip etmektense aylık moda dergisi takip etmeyi tercih ediyor.
Artık sohbetler, buluşmalar hatta en özel anlar bile bu yüksek duvarlı AVM’ler de yapılıyor. Bilirsiniz eskiden evlilik teklifleri hep mahalle pastanesinde yapılırdı. Üstelik düğüne çiçek bile gönderirdi bu pastaneler mutluluğunuzun şahidi olduğum izlenimi vermek için. Ama artık evlilik teklifleri de bu AVM’lerdeki Starbucks’da yapılmakta. İşte değişimin ve kapitalizmin tam adı bu. Çünkü Starbucks için kahve üreten bir işçinin orada kahve içip evlilik teklifi yapabilmesi için dört gün çalışması gerekir. Hadi diyelim evlik teklifine evet cevabını aldın bunu kutlamak için neden bir ısırıkta yiyeceğin Burgerciye gidip 23 TL bir menüye vererek kutlama yapıyorsun? Üstelik içerisinde ne olduğu belirsiz şeylerden yapılmışken.
İşin garip olan tarafı ilk buluşmayı Amerikan kahvesi içerek yap, Evlilik teklifini Avrupa menşeli bir bistroda yap, kız istemeye gideceğin zamanki çiçeğini çikolatanı buradan al, takım elbiseni burada yaptırıp çeyizini de burada düz ama düğün davetiyesini yerel esnafa dağıt. Allah’tan düğün salonları bu AVM’lerde yok.
Niye böyleyiz diye düşündünüz mü hiç? İşte oryantalist batı dünyasının milyon dolarlık reklamlarla biz bile fark edemeden bizlere verdiği şekli görebiliyor musunuz.? Toplum olarak farklılaşıyoruz. Samimi olarak yapılan alışverişler artık mazide kaldı. Koca bir imparatorluğun çöküşü bile kendi bezini değil de Fransız bezini kullanması ile başlamıştır. Bize bizden başkasının faydası yok. Değerlerimize sahip çıkalım. Saygılarla…Mg

 

 

Editör: HABER MERKEZİ