Geçtiğimiz gün Ermenilerce icra edilen Hocalı katliamını ve mağdurlarını andık.17 yıl önce Dağlık Karabağ olarak isimlendirilen Azerbaycan toprağında Türk milletine karşı Ermeniler tarafından hiç de yabancısı olmadığımız bir soykırım suçu işlendi. Suçu olmayan çok sayıda masum insan olayları izleyen milletlerarası kamuoyunun gözleri önünde bir grup katiller sürüsü tarafından gelişmiş silahlarla katledildi… Bunu hatırlamak ve hatırlatmak bir vatandaşlık borcudur.

1991 yılında Azerbaycan Parlamentosu’nun halktan gelen baskılar karşısında Dağlık Karabağ’ın özerk bölge statüsünü ortadan kaldırırken bunu kabul etmeyen ve Ermenilerin nüfusça ağırlıkta olduğu Dağlık Karabağ Parlamentosu bir referandum düzenleyerek Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını ilan etti. Çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu bölgede yasadışı bir referandum sonucunda Dağlık Karabağ, bağlı olduğu Azerbaycan’dan koparak Ermenistan’la birleşti…1992’de ise Sovyet birlikleri bölgeden çekildi.

Hocalı’da gerçekleştirilen katliama giden süreçte, Ermenileri Rusların desteklediği yönünde ciddi bulgular bulunmaktadır. Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Karabağ’a yerleştirilmiştir. Ardından Gorbaçov, 25 Temmuz 1990’da yayımladığı bir kanun ile SSR (Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti) kanunları dahilinde olmayan silahlı grupların kurulmasını yasaklamış ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmasını sağlamıştır. Bu kanunla birlikte Azerbaycan’ın bütün bölgelerinde av silahları da dahil olmak üzere silahlar toplanmış, Dağlık Karabağ’da ise bu görev Rus askerleri tarafından yerine getirilmiştir. 1990 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Ermeniler saldırılarını doğrudan Azerilere yöneltmeye başlamışlar, otobüs baskınları, yol kesme gibi terör eylemlerine kalkışmışlardır. 1990 yılı başlarında yaklaşık 186 bin Azeri, Ermenistan’dan Azerbaycan’a gitmeye zorlanmıştır. Ekim 1991’de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirilmiştir. Hocalı Katliamı, Rus askerlerinin desteğiyle 25–26 Şubat 1992’de Hocalı’ya ulaşan Ermeni kuvvetlerince gerçekleştirilmiştir. Rusya olaylarla ilgisinin olmadığını iddia etse de, Rus ordusuna ait 366. alayın 1991’in sonbaharından beri Ermenilerin safında savaştığı, alaydan kaçan dört askerce doğrulanmıştır.

10 bin nüfuslu Hocalı’da olaylar sırasında yaklaşık 3.000 Azeri bulunmaktaydı. Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının 1.300 kişi olduğu söylenmektedir. Saldırılar sırasında Hocalı’da yaşayan Ahıska Türkleri de evlerinde yakılarak öldürülmüştür. Kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere siviller katledilmiştir. Katliamın ilk gecesinde sekiz aile bütün fertleriyle öldürülmüş, 700’den fazla çocuk anne ya da babasını kaybetmiştir. Yaralılar ise 1.000’in üzerindedir. Katliama tanık olan bir gazeteci, yaşananları şu şekilde aktarmaktadır:

“Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1.300 Azerbaycan Türk’ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılamaz bir vahşetti. Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizlemeye çalıştılar. Bütün Azerbaycan şok olmuştu. Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam’a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. Bazılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, örnek olsun diye yapmışlardı. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti.”

Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992’de Nahçıvan’a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır. Uluslararası toplum, ancak Ermenilerin nüfusu 60 binden fazla olan Kelbecer’e saldırmasıyla harekete geçmiştir.

BMGK, 822 sayılı kararı ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istedi, ancak bu sonuç vermemiştir. Kararın ardından AGİT bünyesinde arabuluculuk çalışmaları başlatılmış fakat bu çabalardan da bir sonuç alınamamıştır. Tıpkı Bosna’da,Irakta,Gürcistan’da,Ruanda’da,Somali de ve Afganistan’da olduğu gibi yine adaletin gücü yerine güçlünün adaleti hükmünü icra etmiştir..Sonuçta Azerbaycan’ın yüzde yirmisi Ermeni işgaline uğrarken bir milyona yakın Azeri Türkü kendi toprağında mülteci durumuna düşmüştür.

Bu yaşananlardan dolayı hiçbir Ermeni adalet önünde hesap vermediği gibi bir de ülkemiz aydınları arasında Ermenilerden özür dileme kampanyaları düzenlenmeye çalışılması ne hazin bir gerçektir. İşlenen cinayetlerden ve yapılan katliamlardan dolayı suçluların hesap vermesini bir an bir yana koysak bile neden Hocalı katliamı hatırlanmaz, neden Ermenistan’daki bir Ermeni aydını olaylardan dolayı Türk milletinden özür dilemez?

Editör: HABER MERKEZİ