Türkiye açısından esas sorun Yahudiler ya da Musevilik değil Siyonizm’dir.

“Anti-siyonist” olmak başka şeydir, “Yahudi-karşıtı” “Musevi-karşıtı” olmak başka bir şeydir. Siyonizm, temelde “teo-politik bir ideoloji”dir. Ve siyonizm, İsrail için bir devlet politikasıdır.

Türkiye, elbette İsrail’in “teo-politik bir ideoloji”sini desteklemek zorunda değildir. Bırakın başkalarını, Yahudiler arasında bile siyonizme karşı çıkanlar vardır.  Örneğin Yahudi G. Neuburger’a göre 'İyi bir Yahudi Siyonist olamaz; Siyonist ise iyi bir Yahudi değildir.'  (Mustafa Armağan, Anti-Siyonist Yahudiler İsrail'i tanıdı diye Birleşmiş Milletler'i kınamışlardı, 13.01.2010 Zaman)

Bütün bunlara karşılık Yakup Barokas, Şalom Gazetesi’ndeki başyazısında bizi “Anti-siyonizm eşittir antisemitizm” olduğuna ikna etmeye çalışmaktadır. (05.11.2003 Şalom)

Barokas, onayladığı bir alıntıyla siyonizmi “Yahudi halkının kendi topraklarına dönüp orada yaşama rüya ve idealinden başka bir şey değildir.” diye tanımlıyor. Peki, ama bu rüya ve ideal için Filistinlilere ödetilen bedel ne olacak!? Üstelik Birleşmiş Milletlerin onca kararına rağmen. İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarını eleştirirken Birleşmiş Milletler de mi anti-semitik bir yol izlemektedir!?

Yahudi yazar Norton Mezvinsky son derece haklı: 'Çözüm, İsrail devletini Siyonizm'den kurtarmaktır.' (Bkz., Israel Shahak-Norton Mezvinsky, İsrail’de Yahudi Fundamentalizmi, çev., A. Emin Dağ, İst.-2002, Anka Yay.)

Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerilim tam da bu noktada odaklanmaktadır.

Türkiye, Filistin’e yönelik Siyonist politikaları eleştirirken İsrail bunu, devlet ve millet olarak kendi varlığına yönelik bir tartışma olarak algılamaktadır. İsrail’in bu algılaması bir halüsinasyondan ibarettir. Neydi halüsinasyon, olmayan bir şeyi varmışçasına algılamak. Bu ise paranoya gibi ağır ruhsal hastalıkların bir göstergesi değil midir?

Editör: HABER MERKEZİ