Rize Çayeli doğumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Karadeniz’in güzelliklerini yakından tanıyan bir devlet adamı.

Vira'ya konuşan Yazıcı deniz kültürünün geliştirilmesi için önemli mesajlar verdi.

 

Bir Rizeli olarak denizle aranız nasıldı? Eski Rize ile bugünkü Rize’yi karşılaştırırsanız neler söylemek istersiniz?

Rize’de doğduğum doğru. Doğduğum, daha doğrusu yerleşik olduğum yer sahilde değil, iç kesimde yer alır. Çayeli İlçesi’nin Buzlupınar (Soğuksu) Köyü Gümüşpınar (Biberoz) Mahallesi’nde doğdum. İlkokulu Buzlupınar Köyü’nde okudum. Dolayısıyla çocukluğum deniz kenarında geçmedi. Haftada bir gün, (pazarın kurulduğu gün) olan Çarşamba günleri erken saatte kalkar, Çayeli’ne inerdik. Yazın hava açıksa, Çayeli çok sıcak olurdu. Serinlik için köye dönmeyi, sıcaktan kurtuluş olarak görürdük. Rize dün de güzeldi, bugün de güzel. Egemen öğe deniz ve yeşil… Bu ikisi hep var oldu. Hele şimdilerde çok kısa süreli olarak Rize’ye gitme imkanımız olduğu için, Rize’de gördüğüm hemen her şey bana güzel görünüyor.

 

Ülkemiz deniz kültürü açısından biraz ihmal edilmiş durumda. Ülkemizde yerleşmiş bir deniz kültürü bilinci yaratmak için sizce nasıl çalışmalar yapılmalı?

Evet, üç tarafı denizlerle çevrili bu güzel yurdumuzda denizcilik kültürünün gelişimi, deniz ve denizcilikle ilgili unsurların sergilenmesi açısından zengin bir deniz kültürüne sahip olduğumuz söylenemez. Örneğin, İstanbul Beşiktaş’ta bir Denizcilik Müzesi’ni hatırlarım ki, bu müze daha çok askeri unsurlarla ilgili. Denizi ve denizciliği gençliğimize, insanımıza sevdirmeliyiz. Elbette ki ifade etmeye çalıştığım yaklaşım, sadece denizin üstü ile ilgili değil, denizin altı ile denizin içindeki her tür varlıkla, tam bir kuşatıcı bakışla olmalıdır. Bu konuda Deniz Ticaret Odalarımıza, Deniz Kuvvetlerimize, Denizcilik Müsteşarlığımıza, her birimize görevler düşüyor. İlk etapta bir denizcilik müzesi oluşturmalıyız. 2010 Ajansı, İstanbul’da metro çalışmaları çerçevesinde Yenikapı’da elde edilen gemi kalıntılarını halkımızın ziyaretine hazırlayacak. Bu vesile ile bunu da ifade etmek isterim.

 

Siz aynı zamanda İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Koordinasyon Kurulu başkanısınız. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti çalışmaları hangi aşamada?

2006 yılında İstanbul’un, “2010 Avrupa Kültür Başkenti” unvanını elde etmesini takiben, 2 Kasım 2007 tarih ve 5706 sayılı Kanun ile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı kuruldu.  Koordinasyon Kurulu, Danışma Kurulu, Yürütme Kurulu ve Genel Sekreterlik kadroları gibi organlar oluşturularak, 2010 sürecine ilişkin çalışmalar, bu kurumsal yapının yönetiminde yürütülmeye başlandı. 2008 Mart ayında yapılanmasını tamamlayan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, İstanbul’un kültür ve sanat hayatını doğrudan ilgilendiren birçok alanda, sivil toplum, kamu, üniversiteler, yerel yönetimler ve özel sektörün desteği ve sanat yönetmenlerinin katılımı eşliğinde uzman ekiplerle çalışmalarını yürütmektedir. 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın çalışmaları üç ana eksen etrafında gelişmektedir: Kentsel Uygulamalar, kültür sanat, turizm ve tanıtım.

 

Önce “Kentsel Uygulamalar”dan başlayalım. Bu yönde nasıl çalışmalar yapılıyor?

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projelerinin ağırlıklı bir bölümü, kentsel uygulamalar ve kültürel mirasın korunması disiplinleri etrafında kümeleniyor. Bu projeler, kentin binlerce yıllık kültürel mirasının değerini korumayı ve yükseltmeyi amaçlıyor. Kentsel uygulamalar projeleri kapsamında; Kültürel Mirasın Korunması Projelerinden, Ayasofya Müzesi, Sur-i Sultani, Topkapı Sarayı Müzesi, Resim ve Heykel Müzesi, Ayasofya Müzesi, Süleymaniye Yenileme Alanında çeşitli bölümlerin restorasyon, bakım, onarım ve düzenlemelerinin yapılması projeleri, Yenikapı Arkeoloji Limanı Çevre Düzeni ve Müzesi, Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) restorasyonu, Aydınlatma, Yayalaştırma, Meydan ve Çevre Düzenleme projeleri gibi önemli çalışmalar hayata geçirilecek. 1700 yıllık bir tarihe, bu tarihin en önemli imparatorluklarına, iki büyük dine kucak açmış Ayasofya Müzesi’ni gelecek nesillere layıkıyla devredebilmek, günümüze kadar özgünlüğü korunarak müze olarak kullanılmakta olan bu eşsiz eserin zaman içinde karşılaştığı olumsuzlukları gidermek ve ziyaretçiler tarafından algılanabilirliğini daha da artırmak amacı ile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı çalışmalarını sürdürmektedir. İstanbul’un en nadide mimari eserleri arasında yer alan ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan Ayasofya Müzesi’nde başlatılan restorasyon çalışmaları kapsamında, Müze’nin ana kubbesinin görüntüsünü kapatan 55 metre yüksekliğindeki 16 yıllık inşaat iskelesinin sökümü için ilk adım 17 Ocak 2009 tarihi itibariyle atılmıştır. 2009 sonuna kadar da tüm restorasyon çalışmalarının tamamlanması hedefleniyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, hazırlıklarını sürdürdüğü “Sur-i Sultani Stratejik Vizyonu” master planı, 23 Ocak 2009 tarihinde dünyanın önde gelen müzecilik danışmanı İngiliz Metaphor Firması ile işbirliği yaparak, uygulamaya koydu. Topkapı Sarayı Müzesi’nin geçmişteki sınırlarına atıfla yeniden ele alınması ve çevresindeki müzelerle birlikte dünya standartlarına kavuşturulmasını amaçlayan bu proje kapsamında, Gülhane Parkı, tarihsel bağlamına uygun bir şekilde ele alınarak; “yeşil bir kamusal alan” olarak yeniden kurgulanırken; Darphane-i Amire yapıları düzenlenecek. İstanbul Arkeoloji Müzeleri bir İmparatorluk Müzesi oluşuna vurgu yapacak şekilde baştan tasarlanacak. Kent siluetini oluşturan İstanbul Tarihi Yarımada Bölgesi’ndeki kentsel dokunun korunarak yaşatılması ve yenilenerek hayata kazandırılması amacıyla, eserler, yollar, meydanlar, çeşmeler vb. yapıların kendi özgün dokusu içinde değerlendirilip; aydınlatma tasarım ve uygulamalarının yapılması, yolların ve şehir mobilyalarının tarihi dokuya uygun hale getirilmesi, mevcut ticari fonksiyonların yeniden düzenlenmesi, turizme yönelik tarihi fonksiyonların geliştirilmesi ve bölgenin trafik sirkülâsyonunun irdelenerek yaya mekanlarının oluşturulmasına yönelik prosedürler ve çalışmalar başlatıldı.

 

Diğer önemli başlık da “Kültür Sanat”. Bu başlıkta yapılan çalışmaları özetler misiniz?

İstanbul’un kültür ve sanat altyapısının geliştirilmesi ve şehrin kalıcı sanat merkezleri kazanması, İstanbul’da yaşayan herkes için hayati önem taşıyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti süreci boyunca pek çok sanatsal projeye destek verilerek, kentte sanatın daha da gelişmesi ve sanat üretimin artırılması hedefleniyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, kültür sanat projelerini, Görsel Sanatlar, Müzik ve Opera, Kent Kültürü, Edebiyat, Sinema ve Belgesel, Gösteri ve Sahne Sanatları, Geleneksel Sanatlar, Çok Yönlü Projeler başlıkları altında üretiyor, şekillendiriyor ve adım adım hayata geçiriyor. Bunlar arasında; 2010’a Gider İken, Üniversitelerarası Tiyatro Şenliği, İstanbul’da Yaşıyor ve Çalışıyor, Taşınabilir Sanat, Uluslararası Bale Yarışması, Ünlü Yazarların İstanbul Buluşması ve Gençlik Projeleri sıralanabilir.

 

“Turizm ve Tanıtım” da önemli bir başlık olarak dikkat çekiyor. Bu başlık altında hangi çalışmalar yapılıyor?

Turizm ve tanıtım alanında gerçekleştirilecek çalışmalarla İstanbul’un eşsiz kültürel mirası ve yaratıcı kültür kapasitesinin turizme yansıtılması, turizm olanaklarının geliştirilmesi, gerekli kentsel altyapının iyileştirilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilmesi hedeflenmektedir. Yapılan çalışmaların sonucunda İstanbul’a 2010 yılında 10 milyonun üzerinde ziyaretçi gelmesi beklenmektedir. İstanbul, turizm ve tanıtım alanında iddiasını ortaya koymalıdır. Bu nedenle, uluslararası turizm ve tanıtma etkinliklerinde, İstanbul’un küresel pazardaki yerini güçlendirmeye yönelik adımların atılması gerekiyor. İstanbul’un tanıtımının tüm dünyaya daha iyi ve etkili bir biçimde yapılabilmesi için, 2009 ve 2010 yıllarında sürdürülecek etkili bir tanıtım kampanyası da hazırlanmıştır. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, turizm ve tanıtma hedeflerine yönelik olarak, 2009 yılında, toplam 1.7 milyon kişinin ziyaret etmesi beklenen, dünyanın önde gelen 19 uluslararası turizm ve seyahat fuarında yer alacak ve turizm profesyonelleri ile medya kuruluşlarının da aralarında bulunduğu geniş bir kitleye ulaşacaktır.

 

Bu projeleri bir bütün olarak göz önüne aldığımızda, sizce İstanbul neler kazanacaktır?

İstanbul, sahip olduğu zengin kültürel ve tarihi miras, farklı kültürleri ve dini inançları yüzyıllardır kucaklayan yapısı ve coğrafi konumuyla, doğu ve batı geleneklerini hoşgörüye dayalı sağlam köprüler ile bütünleştiren bir dünya kenti. Böylesine önemli değerleri içinde yaşatan İstanbul’un tüm bu özelliklerini dünyaya; doğru, anlaşılır, nitelikli ve estetik düzeyi yüksek bir biçimde tanıtmak, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin en önemli hedefidir.  İstanbul, 2010 yılı boyunca uluslararası gösteri ve festivallere, sergilere, dünyaca ünlü orkestraların konserlerine, uluslararası kültür sanat insanlarına ev sahipliği yapacak. Hiç kuşkusuz bütün bu etkinlikler, İstanbul’un ve nihayetinde Türkiye’nin uluslararası alandaki imajına ve itibarına doğrudan olumlu katkı yapacak, dünya sanatseverlerinin kültür paylaşımı için bu nadide şehri ziyaret etmelerini sağlayacaktır. Avrupa Kültürü’ne olan Türk etkisi de konuşulacak konular arasında zihinlerde yer tutacak diye düşünüyorum. Kentin insanlarını en geniş şekilde, kültür ve sanatın içine çekmeyi amaçlayan, kültürel ve sanatsal etkinlikleri davetkar ve cazip kılan bu çalışmaların, 2010 yılı sonrasında da sürebilmesi için, sağlam zemin oluşturulması da en önemli hedeflerimizden biri. Bu proje, bir anlamda İstanbul’un ‘geri kazanım’ projesi olacaktır. Bu önemli misyonu yerine getirmek üzere tüm toplumsal kesimlerin seferber olması; şehrimizi, zarafetine ve zenginliğine yakışır projelerle 2010 Avrupa Kültür Başkentliği’ne hazırlamamız açısından büyük önem taşımaktadır. İstanbulluların, sahip oldukları birikimin bilinciyle bu tarihi fırsatı en güzel biçimde değerlendireceklerine ve sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getireceklerine inanıyorum.

 

Dünyada global anlamda bir ekonomik kriz yaşanıyor. Bu durum 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul çalışmalarını etkileyebilir mi?

Aynı dünyada yaşıyoruz. Küresel dünya. İçinde yaşadığımız kürede olup bitenlerin bizi etkiler olması son derece doğal. Ancak ağırlıklı olarak finansal kriz şeklinde tezahür eden bu kriz karşısında, Türkiye deneyimli durumda. Bu kriz vesilesi ile seri şekilde yardım politikaları ortaya koymamış olmamız, kanımca yük haline gelen banka olmayışındandır. Bunun ötesinde çalışanlar ve çalıştıranlarla ilgili ve hatta finansal yapı ile ilgili önlemler alınmış ve alınmaya devam ediyor. Sorunun özel kısmına gelince, hiçbir etkisi olmaz demenin rasyonel olmadığı inancındayım. En azından piyasada daralan üretim alanı ve hareket azalması, dikkatleri 2010 Ajansı’na yöneltecektir diye tahmin ediyorum. Böyle bir etki bir yandan faaliyetlerin yavaşlamasına ve iş ve işlemlerle ilgili spekülasyonların artmasına neden olabilir. Böyle bir etkinin önemsiz olmayacağı açıktır.

 

Son olarak bütün denizcilik sektörüne 2009 yılı için nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Dünyayı sarsan ekonomik krizin en etkin olduğu sektörlerin başında denizcilik sektörü gelmektedir. Ama bilelim ki, bu kriz geçicidir. Denizcilik sektörü, geleceğin de en dinamik sektörü olacaktır. Denizciler olarak, suya gösterdiğimiz mukavemeti bu krize karşı da gösterelim…  

 

Vira Dergisi 

changeTarget(document.getElementById('news_content'))
Editör: HABER MERKEZİ