30 Ekim 2008’de gazetelerde  çıkan bir haber dikkatimizi çekti. Haberde şu anki Ordu valisinin bir ilke imza atarak düzenlenen Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna halkı temsilen köy muhtarların da davet ettiği yazıyordu. Haberin birlikte verildiği fotoğrafta köylü şapkası, ceket ve pantolonu ile pala bıyıklı iki muhtar duruyordu. Yüzlerindeki şaşkınlık, bakışlarındaki eziklik ve duruşlarındaki mahcubiyet böylesi bir ortama fazla alışık olmadıklarının ipucunu veriyordu. Belli ki resmi görevlilerin ağır bastığı bu atmosfer onlar için fazla yabancıydı. Sanki mecbur kaldıkları için orada duruyorlar içlerinden “ kazasız belasız şu resepsiyon bitse de hayırlısıyla dönsek” diye geçiriyor gibiydiler.

Dikkat çeken bir o kadar da düşündürücü olan onların yüzlerinde beliren bu bezginlik ifadesiydi.

Sahi bu bayram cumhurun yani halkın bayramı değil mi? 29 Ekim 1923 te yönetme hakkı Osmanlı hanedanından alınarak halka verilmemiş miydi? Anayasa “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin” demiyor muydu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk “köylü milletin efendisidir” derken bunu espri olsun diye mi söylemişti? Cumhurun Cumhuriyete sahip olmasını kutluyorsak bu muhtarların ezik, mahcup ve ketum halleri de ne oluyor? Bu insanlar kendi bayramlarında mesela düğün yaparken, oğlunu askere yollarken, çocuğunun sünnet ettirirken veya seçim dönemlerinde ve ramazan bayramı gibi dini bayramlarda böyle mi eğleniyorlar?

Bu tür bayramlarda neden cumhurbaşkanı,genelkurmay başkanı,başbakan gibi üst düzey yetkililerin resepsiyonu ile valiler,garnizon komutanları veya kaymakamlar gibi devlet görevlilerinin konuşmaları ön plana çıkar bu satırların yazarına hep düşündürücü gelmiştir.Bu törenleri sanki tekeline almış gibi niye başrolde hep öğretmenlerin bulunduğu okullar hazırlar,niçin bir dernek,vakıf veya sendika gibi sivil toplum kuruluşu bunu hazırlamaz?Bu kuruluşların tören hazırlayacak elemanları yok mu veya onlar cumhurun parçası değil mi?Basbayağı var hem de okulların hazırladığı törenlerden çok daha iyisini hazırlayacak kadar imkan ve elemana sahipler..

Yukarıda anlattığımız resmin bize söylediği iki gerçek var. Birincisi II. Mahmut benzeri tepeden inmeci modernleşme modelleriyle halkı modernleştirmeye çalışmak beklenen neticeyi vermiyor. Görünen o ki böylesi bir zihniyet cumhuriyeti halka içselleştirmekte yeterince başarılı olamamıştır. İkincisi ise halkın bilinçli tercihi sonucu kendi içinden çıkan güçlü bir taleple elde edemediği kavram veya kurumlara mesafeli durduğudur. Şu soru önemlidir, cumhuriyet rejiminin temsil ettiği siyasi ve kültürel değerler manzumesi ile cumhurun büyük kısmının sahip olduğu değerler manzumesi aynımıdır ya da ne kadar örtüşüyor? Mesela şu an ki otoriter laikliğin bizim kültürümüzde karşılığı var mıdır? Materyalimin, Protestan ahlakının, fırsatçılığın, pozitivizmin ya da inançsızlığın Türk-İslam kültürünün potasında yoğrulan sıradan bir insanın hayatındaki yeri nedir?

Mevcut haliyle Cumhuriyet bayramı halktan çok devlet ve devlet seçkinlerinin bayramını andırıyor. Buna ilave olarak kâğıt üzerinde adı cumhuriyet olmasına rağmen fiiliyatta halkı temsil eden hükümetlerin darbe, muhtıra ve siyaset manipülasyonlarıyla işbaşından uzaklaştırılması bu rejime karşı güveni sarsarak zihinlerde şüpheler oluşturmuştur. Yeni rejimin kendilerine sunduğu devlet olanaklarını kullanan resmi-sivil zümrelerin bu ayrıcalıklı konumlarını sürdürmek için hukuk dışı yollara tevessül etmesi halk ile devlet arasında duvarların örülmesine neden olmuştur. Fotoğrafta görüldüğü üzere birçok sıradan insanın ona bakışı onun mülkiyetine sahip olmaktan kaynaklanan güven ve inanca değil şüphe ve endişeye dayanıyor. Acaba cumhuriyet idaresi bir grup asker ve memurdan oluşan bir bürokratik zümre yerine toplumun alt kesimlerinden gelen güçlü bir talep neticesinde ilan edilmiş olsaydı bu muhtarların duruşu bu kadar ezik olur muydu?

Editör: HABER MERKEZİ