Gülen başkaları, ağlayan benim

Kanı ırmak gibi çağlayan benim.

Özgürlük türküsü söyler nicesi,

Yaralı göğsünü dağlayan benim!

 

Yazın kışta gibi donup üşüyen,

Öz yurdunda ilsiz, tuğsuz yaşayan,

Yüreğinde cehennemler taşıyan

Karlı dağa ümit bağlayan benim!

 

Benim hayvan pazarında satılan,

Benim bin bir zindanlara atılan,

Benim yalnız kalan ve aldatılan;

Yerli yersiz barış sağlayan benim!...

 

 Ankara Kocatepe Camisinde Cuma namazı sonrası Doğu Türkistan’da Çin zulmüne uğratılan ve kıyılan Uygur Türkleri için kılınacak gıyabi cenaze namazı için erkenden yol alırken kafamın içinde Çolpan benzeri duygular cirit atıyordu. Aynı saatlerde yurdun çeşitli yerlerinde büyük camilerde Doğu Türkistan göçmeni kardeşlerimizin öncülüğünde ve milliyetçi-mukaddesatçı vatandaşlarımızın desteğinde daha pek çok törenin yapılmakta olduğunu bilmekten de buruk bir sevinç duymaktaydım. Bu insani, İSLAMİ ve Türk’e dair konuda kınama bildirileri yayınlayan, Çin Elçilik ve Konsoloslukları önünde siyah çelenk bırakarak protesto gösterileri düzenleyen ve büyük meydanlarda tel’in mitingleri gerçekleştiren hamiyetperver vatandaşlarımız ile ne kadar gurur duysak azdır. Mütareke basını diye yaftalanacak kadar pespayeleştiği çeşitli vesilelerle vurgulandığı halde sütun ve sayfalarında konuya çok yanlı yaklaşımlar sunan basınımızı da takdirle hatırlamak gerekmektedir.

Elbette dua etmek de, Kur’an okuyup bu mübarek üç aylar hürmetine Allah’tan yardım dilemek de her Müslüman için bir görevdir. Fakat işi sadece acizlerin iktidarına bırakmamak, güçlülerin yönlendirici etkilerini de ortaya koymak gerekmektedir.

İnsanın aklına boşuna geliyor değildir: Dünyada Türk ve Müslüman kanından daha ucuz bir şey yoktur. Eğer Türk iseniz,  hele Müslüman Türk iseniz, sizin var oluşunuz dahi suçtur. Çünkü diğer insan geçinenlere Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Mevlana… Gibi insanlığı hatırlatmakta ve onları layüsel davranmak serbestîsinden dolayı üzmektesinizdir. Sizin geçmişinizde hayatta kalmak için mücadele edişiniz bile bugünkü neslin önüne bir fatura olarak konulur. İşte Ermeni soykırım yalanları, işte Haçlı zihniyetinin hortlamış temsilcileri; bundan başka bir şey değildir.

Türk’ün, Osmanlı’nın kudret elindeki coğrafyanın ha bire kanatılması sistemli bir planın parçasıdır. Güneyimizdeki Irak’tan 2011’de tamamen çekilecek olan Amerikan askeri varlığı sonrası ortak dine ve geçmişe sahip olan insanlar arasına nifak tohumları saçılmakta, canlı bombalarla aynı toplum içindeki insanların arasına duvarlar örülmeye veya nüfus vakumları oluşturulmaya kalkışılmaktadır. Kerkük’te, Telafer’de… Yani dünkü Musul eyaletimizde patlatılan bombalar böylesine bir kanla güzel hayalleri bozmaya hizmet etmek için kullanılmaktadır. Kurbanların sayısını vermek ve acıklı görüntüleri seyrettirtmek; esas bombardımanını bilinçaltlarında göstermektedir. Olaylardan amaçlanan plana yükselemeyen akıllarla bu bölgede petrol ve servet avcılarının tuzağından kurtulmak mümkün değildir.

Altmış yıldır Çin işgalindeki Doğu Türkistan’da da Uygur Türkleri üzerindeki sistemli Çin zulmü devam etmektedir. Türk Kültürünün ana beşiği olan bu coğrafya Turfan’ı, Kaşgar’ı, Urumçi’yi de içine almaktadır. İki defa gönderle buluşan ‘’Gök Bayrak’’ gönüllerden indirilememişse de zalim Çinlilerce de hiç içe sindirilememiştir.

Bu yüzden Doğu Türkistan’da temel insan hakları kızıl Çin uygulamalarıyla çiğnenmekte, Türk Bölgesinin nüfus yapısı göçlerle bozulmakta, Türklerin azınlık haline getirilmesi ve etkisizleştirilmesi için Çin nüfus denizi içinde saçılmalarına çalışılmaktadır. Başkent Urumçi’de Han Çinlilerinin oranı %80’e yükseltilmiştir. Türkler için aile birliği kavramı yok edilmekte, nüfus artışı engellenmekte ve kızların zorla fuhuş sektörünün malzemesi olmasına yönelik uygulamalara maruz kalması sağlanmaktadır. Camilere giriş ve dinini öğrenmek yasaklanmaktadır.

En son Türk Diyanet Teşkilatının Uygur Türkçesi ile hazırladığı ‘’Dinimi Öğreniyorum’’ kitabı bile ülkeye sokulmamıştır.

Bölgeye Çince ‘’yeni sömürge’’ anlamındaki ‘’Sinkiyang’’ adı verilmiş, biz de bunu Sincan olarak kullanmaktayız!

En son insan hakları isteği doğrultusundaki sivillerce yapılan bir demokratik eylem bile, ayaklanma diye değerlendirilerek kanla cezalandırılmış ve toplu tutuklamalar yapılmıştır. Kurbanların, yaralıların ve tutuklananların sayısı binlerle ifade edilmektedir. Türkler tam bir vahşi kuşatma altında linç olayıyla karşı karşıyadır. Sokaklarda kadınlardan başka çıkacak erkek bırakılmamıştır. Hayvan itlaf merkezi gibi bir görüntü Türk bölgesine verilmeye başlanmıştır.

Bu acıklı durum karşısında devletimizin, yüce milletimizin, İslam ülkelerinin ve ortak insanlık idealine bağlı insanlığın yapması gereken ve mutlaka yapabileceği işler vardır. Birleşmiş Milletler, olayı dünya kamuoyu önünde kendi sorunu haline getirmelidir. Yaptırımlar, Çin’in insanlık karnesine göre şekillendirilmelidir.

İslam Konferansı Örgütü, İslam ülkelerini dini duyarlılığın yönlendirdiği doğrultuda hareket etmeye çağırmalıdır.

Türkiye, devlet ve kurumlar olarak (Kızılay, STK’lar) elinden gelen insani yardımı gerçekleştirebilmeyi de ihmal etmeyecek baskılarını çok yönlü olarak ortaya koymalıdır. Diğer Türk Cumhuriyetlerini ve İslam ülkelerini de politikalarına ortak kılmalıdır.

İnsanımızın tüketimden gelen gücü kullanılarak Çin mallarının alımı ısrarlı bir şekilde boykot edilmelidir.

Hepsinden önemlisi saman alevi gibi parlayıp sönen öfkeli ve kınamalı davranışlar yerine uzun döneme yayılan bir planlı hareketin yürütülmesi esas alınmalı ve dünya insanlığının da desteğiyle daha güzel yaşanabilir barışçı bir dünyanın oluşumuna giden süreçte köşe taşları dikilmeye çalışılmalıdır.

Türk Milleti güçlü ve huzurlu olmadan dünyaya barış, adalet ve huzur gelmeyecektir.

Selam ve saygılarımla…

 

 

Editör: HABER MERKEZİ