Sonbaharın tüm güzelliği havasıyla kendini hissettiriyor Ayder’de. Havada adeta bir hüzün ama mevsimin getirdiği hüznü, sarı yapraklar değil yeşil bir örtü kapatıyor. Şelale akarken, trafolar çarpıyor gözünüze ve manzaraya yakışmadığını düşündürüyor size. Hüzün, tekrar sarıyor yüreğimi, eski Ayder yok anılarda kaldı artık…

  Elimde el işim, boş kalmak istemedim beş şişle çorap örüyorum, geçerken genç bir kız sesleniyor “Kolay gelsin teyze”, ne zaman teyze oldum diye düşünüyorum buruk bir hisle. Yıllar öncesi, arkadaşlarımla kovalamacaettiğimiz bayırda oturmuşum, henüz elektiriklerin bile olmadığı zamanlarda kendimizi eğlendirmek için icat ettiğimiz oyunların peşinden koşarken…

 Güneşle çıktığım bayırdan esmeye başlayan rüzgarla dönüyorum… Herhalde sonbahar sardı beni diye düşünüyorum eve doğru ilerlerken…

 Garip dünya,sandıktan referanduma “evet” çıkmışken ve ben hala “oy hakkımı” kullanmama kararıyla, beğenmediğim gündemin siyasetini protesto etme modundayım. Artık aklım basmıyor ortalıkta dönen politikaya. Dağlar daha bir sarıyor, insanlar gündemi yakalmak ve politik veya günceli konuşurken; kendimi soyutluyorum bana saçma gelen bu karmaşadan kurtulmak için.

 Mesela köyün sütüne zam gelmiş. Giderken süt ürünleri götürüyorum. İki komşu birden süt getirince annem sana peynir yapayım kalanıylada“minci” yaparız diyor. Bu güzel bir konu işte. Politika neymiş, günceli takip etmek neymiş. Kendi güncelimi, “minci, peynir ve tereyağıyla” oluşturarak zamanı doldurmaya çalışıyorum. Hayalini kuruyorum, “şimdi taze taze yaparım, götürürken kokmaz, dışarıda çürütür sonra buzluğa atarım. Birazda lahana, fasülye toplamak lazım, lahana buz yemeden lezzet almazmış, onu da buzluğa koyar, biraz mısır ekmeği alır, kışın kendime köy yemekleri yaparım.” Budur işte diyorum kendi kendime…

 “evetler, hayırlar”, şuna zam, buna şu, ona bu. Kazan gibi kafam. Yarına kendime güzel bir zaman ayarlaması yapmalıyım ve gelmişken, kim bilir bir daha ne zaman gelebileceğim Ayder’in düzlerinde vertik atma planları yapıyorum.