Arı’nın bilmecesi yüzyıllardır çözülemeyen bir sır. Bilim adamları, pek çok yöntem deneyerek kovanların içini gözlemleyerek, arıların nasıl bal yaptığını bulmaya çalışmışlar ama arı buna izin vermemiş. Öyle ya, eğer sırlarını ifşa ederlerse maharetleri insanlara geçecek belki de şifalarını yeryüzüne dağıtamayacaklar. Biliyorlar ki insanlar kendilerine el atarlarsa ne kendilerinin önemi kalacak ne de ballarının…

Arı ve arıcılık da, yüzyıllardır daha doğrusu binyıllardır yeryüzün de şifa dağıtan bir meslek dalı. İlk keşfedildiğin de doğal yöntemlerle elde edilen bal daha sonraları, her meslek dalında olduğu gibi sistemleşmiş ve günümüzde bu konuda yüksek okullarda eğitim dahi verilmekte. Ama yukarıda da belirttiğim gibi arı sırrını vermediği için sadece üretim konusunda insanlara yardım etmiş, kendini insanın hayatından çekmemiş tersine insanları kendine bağımlı kılmış.

Yapılan araştırmalar bal hakkında çok fazla bilgi vermiş değil açıkçası, o kadar şifasının ve özelliklerinin yanın da, bazısı balın sadece glikoz içeren bir maddeden öteye gidemediğini bile iddia eder olmuş. Ama her halükarda bu besin bizim hayatımız da ve soframızın eksilmeyen tatlarından biri… Bu konuda usta olmasam da yöremizdeki balcılıktan dolayı az bucuk çeşitlerinin arasındaki farkı biliyorum. Çam balının veya insanın nefesini kesen, boğazını yakan kestane balının kokusunu ve tadını oldukça iyi ayrımsadığımı biliyorum. İnsan kendi doğasında oluşan şeylere duyarsız kalamaz bilirsiniz.

Köydeki güzel anılarımdan biridir, bizimde kara kovan bal peteklerimiz vardı küçükken, anlamışsınızdır artık köyde el atmadığım şey kalmadığı gibi bundan da nasibimi aldım ve bal sağımlarında da bulundum. Bire bir içinde bulunmadığım zaman da komşu amcaların evlerin de balı nasıl ayırdıklarını izlerdim. En net aklımda kalan anılarımdandır, yanlış hatırlamıyorsam “Engezud” dediğimiz “Ayder” yolu üzerinde bir bölge vardır. Orada, “paçka” sı olan ineklerini koyar ve bakar. “Malı” olan keçilerini dağa salar çadır kurar ve kış için süt ürünlerinden  “Kışlık Katık” yaparlardı, bazıları da ağaçlara “Kara kovan” çeker ve kovan da biriken balı düzenli aralıklarla sağardı…

İşte burada güzel bir anım var arılarla, önceden haberleşerek  “Bal sağımı” yapmak üzere komşu amcamın ve abımın peşine takılıyorum. Aslında, ne yapacağımı ve neyle karşılaşacağımı bilmiyorum, ilk defa deney imlediğim bir şey biraz heyecan biraz korku var, gene de takılıyorum peşlerine, neyse varıyoruz “Engezud’a” birkaç ağaca çıkacaklar bende aşağıda bekleyecek ve sağılan balı sepete alacağım. Amcamla abım ağaca çıktılar ben kaldım aşağıda, bu arada bal sağmak için özel kıyafetleri giymişler uzaylılara benziyorlar çocukluk işte bana hatırlattığından gülüyorum. Neyse, balı sağdılar, aşağı sepetle salladılar ve ben duruşumu ayarlayamadığım için ayağım kaydı, tam o sırada burnum da şiddetli tatlı bir bal kokusu ve tam burnumun içinden arı soktu, sepet hareket halinde ve ben arının sokmasının acısıyla kıvranırken bana vuran sepet, dengemi bozdu ve beni salladı, durduğum yer o kadar ters bir yer ki kesinlikle bir adım atsam aşağı yuvarlanacağım, acıdan sesimde çıkmıyor, yukarıdan sepeti tut diye bağırıyorlar ne yaşadığımı bilmeden, son anda, dengemi sağlıyorum, burnuma batan arının iğnesini çıkarıyor ve sepeti tutuyorum. Birkaç dakika bekleyip anca kendime geldikten sonra cevap verebiliyorum. Belki de, birkaç saniyede olup biten bu işler bana izlediğim aksiyon filmlerini hatırlatıyor ve bu defa acıdan ve yaşadığımdan gözümden yaş gelirken bir yandan da gülüyorum. Bal sağımı bitirdiler ve döndük bana da güzel bir anı olarak kaldı. Ve balın hayatımızdaki yerini böyle bir deneyimle tas diklemiş oldum…

Bir yerlerde okumuştum, arılar bayanları fazla sokmazlarmış anca kovanları karıştırılacak ve çok öfkelenecekler o zaman kimseyi gözleri görmezmiş ama erkekleri buldular mı fırsatı da kaçırmazlarmış, sanırım “Ana Kraliçe’nin” dişi olması sebep bu duruma eden kadınları kokularından tanıyor ve zarar vermiyorlar, erkekleri kraliçeye zarar verecekler diye uzak tutmaya çalışıyorlar… Bunu da bir sene köydeyken deneyimleşmiştim. Amcamın “Fenni” petekleri var evin arkasında, ortalık kovandan ve balcılıkta kullanılan malzemelerden geçilmiyor ve arılar sürekli etrafımıza, bu arada “Oçğan’da” da var bu fennilerden. Kapıda oturuyoruz, hane oluyorsa arılar kızıyor ve saldırıya geçiyorlar ve  erkek kardeşimi sokuyorlar, çocukcağız hiçbir şey yapmıyor ama ya kan ya kendi kokusu çekiyor onları ve bize dokunmazlarken, ona saldırıyorlar ve bir günde abartısız üç veya beş defa soktuklarını hatırlıyorum. Çocuk illallah etmişti artık…

Ama son seneler de üzücü bir şey var, her nedense artık arılar ölüyor ve bunun sebebi bulunamıyor. Belki iklim şartlarının değişmesinden belki de bulaşan bir virüsten, uzmanlar bile çözemiyor meseleyi. Pek çok bilim adamına göre çok şifası olan balın, artık yavaş yavaş yok olmaya başladığını düşünmek olukça üzücü. Rahatsızlık veren bir diğer konuda, bilinçsizce yapılan fenniliğin,  kara kovan balının yerini almaya başlaması. Çünkü fenni arıcılıkta arıyı doyurmak için konulan suni şerbet, arıyı aldığı bu balla bal yapmaya yönlendiriyor ve balın kalitesini düşürüyormuş. Bence, yöremizin bize armağan ettiği bu güzel şifayı sunileştirmemek lazım...

Bozulan iklim şartları çok şeye zarar veriyor, hatta bundan insanlarda nasibini almış durumda, farkındasınızdır. Elimizdeki, nimetleri kurtarmak ve korumak adına bu şartlara ayak uydurup, bizim hayatımıza, kendilerinden çok şey katan bu ufak varlıkları da korumamız gerekiyor. Ve birde en önemlisi, kara kovan balı üretmek daha zor olsa da, bu konuda çalışmalar yapılmalı veya fenni arıcılığa daha dikkat edilerek kalitesi artırılmalı. Yaylalarımız, bin bir çeşit şifalı çiçeklerle ve bitkilerle doluyken, suni bir bal üretimi hem balın kalitesini hem de şifa yönünü etkiler ki buna sizde katılırsınız kanımca. Tabi birde, sırf balı değil, yan ürünlerini de dile getirmek gerekli. Mesela, bal mumu veya arı poleni de kullanım alanları ve şifası oldukça fazla olan ürünler. Bunlara karışacak suni besinler ve katıklar da kalitelerini düşürecek…

Balcılık yapan üreticilerimizden rica ediyorum. Şifamızın kalitesini düşürmeyelim ve hayatımıza hem verdikleri hizmetle hem de kattıkları görsel şölenle bizi mutlu kılan arılarımıza sahip çıkalım…