Ana, baba, evlat


Yaşar bey...

Köyde fırıncıydı.

Oğlu oldu.


*

Hep onurlandırdı, hep koltuklarını kabarttı... Takdirlerle okudu, tıp kazandı, Rize’nin Subaşı Köyü nire, teee Colorado nire, Amerikalara gitti, profesör oldu, tebrike geliyorlardı Yaşar Bey’i, boğazı düğümleniyordu gururdan, Hacettepe Üniversitesi Transplantasyon Merkezi’ni kurdu oğlu, Türkiye’nin ilk böbrek naklini gerçekleştirdi, ciğer denince akla Arnavut ciğeri gelen memleketimin, ilk karaciğer naklini gerçekleştirdi, Yaşar Bey’in dili dönmüyor söyleyemiyordu ama, International Society of Burn Injuries’e başkan seçildi oğlu, binlerce insanın hayatını kurtardı, yüzlerce ödül aldı, kitaplar yazdı, hastane kurdu, üniversite kurdu, rektör oldu, Allah’a dua ediyordu Yaşar Bey, böyle bir evladı kendisine ve memlekete nasip ettiği için... Taa ki, geçen seneye kadar... İçine attı, attı, kahrından vefat etti Yaşar Bey, bu ay... Ülkenin en saygın insanlarından biri olan oğlunu, darbeci diye içeri atmışlardı çünkü... Sadece bir kişiyi isterdi yanında son nefesini verirken, son kez sarılmak için, oğlunu, olmadı, bi tek o gelemedi cenazesine... Hayatı boyunca babasını onurlandıran oğlu, “Kaçacak halim yok, yanıma polis dikin” diye yalvardı, verilmedi izin, her evladın hakkı olan son görevini yapamadı, hücrede ağlaya ağlaya Fatiha’sını mırıldandı küçük bir çocuk gibi, 66 yaşındaki Mehmet Haberal.
 
HÜRRİYET
Editör: HABER MERKEZİ