Bir yazımda güce atıf yaparak demiştim ki; güç kimin elindeyse ona biat edilir ve o yanılmaz olarak kabul edilir o güce ram olanlar tarafından!

Son aylar da ülkemizde cereyan eden hadiseleri yeniden tahlile tabi tutarsak sanırım ne demek istediğim daha iyi anlaşılır…

Öncelikle şunu belirtmem de fayda var. Hayatımın hiç döneminde hiçbir güce boyun eğmedim, bundan sonrada eğmeye niyetim yok! Benim önünde eğileceğim ona ram olacağım tek güç Rabbimdir!

Şimdi asıl mevzuya gelebilirim artık…

Hükümetin açılım sürecinin gelip dayandığı nokta; sadece bir kişinin düşüncesine dayanan ve o düşüncenin hayat bulmasının güç gösterisi ve o güce biat edenlerin varlığı etrafında dönen “güç gösterileri” , “bir vatanın bölünme” serüveni olarak karşımıza çıkabilmektedir!

Bu olup bitenleri anlamak için “güce” dayanmadan düşünmek, objektif ve vicdan sahibi olabilmeyi gerektirir!...

İnsan aklı önemli bir değerdir. Bu değerin kıymetinin anlaşılır olması için bizzat kendi aklımız ve fikrimizle ortaya koyduğumuz düşüncelerin varlığı ehemmiyet arz etmektedir…

Yukardan aşağıya dizayn edilen ve dayatılan düşünceler bir koro halinde binlerce kişi tarafından dile getirilmeye başlandığı an, orta da bu bizim fikrimiz diyebileceğimiz bir şey de söz konusu değildir…

Yukarda anlatmaya çalıştığım düşüncelerimi aslında hepimiz biliyor ve tasdik de ediyoruzdur. Asıl irdelememiz gereken durum ,nasıl oluyor da bir insan inanmadığı düşünceler üzerinden meydan yerinde fikir beyan edebilmesidir!...

Birilerinin “açılım süreci” dediği ama benim en baştan beri “çözülme süreci” diye yaftaladığım ülkemizin bugün ki durumunu resm eden “kaos”u oluşturan temel neden şudur; yukarda biat ettiğiniz kişi ne derse desin doğru ve tartışılmazdır. O her şeyi sizden iyi düşünür ve bilir. Siz kimsiniz ki, onun düşüncelerinin üzerinden sorgulama geliştirerek aklınızı kullanasınız!...

Bu mesele sadece günümüzle sınırlı değil elbette ki…

Kendimi bildim bileli bu durumu gözlemliyor ve özellikle siyasetçilerin söylemleri üzerinde asla düşünüp kafa yormuyoruz. Takım tutar gibi parti tutuyor ve tuttuğumuz partinin genel başkanının ağzının içine bakıyoruz!

Aslında birçoğunuzu duyar gibiyim! Diyorsunuz ki şimdi; lafı ağzında geveleme ne diyeceksen de, hatta mümkünse birkaç da örnek ver de daha iyi anlayalım! Bir çok örneğe gerek duymadan sadece bir tanesiyle meramımı sizlere ifade etmeye çalışacağım…

Ne demişti önce;” PKK ile görüşen şerefsizdir!” Doğal olarak siz de bizde sevinmiş ve demiştik ki; Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına elbette bu duruş yakışır diye!

Sonra ne oldu pekala…O sözlerden sonra bizim yörenin tabiriyle “o şerefsizin” tutuklu bulunduğu İmralı Adası “ahir yolunu” geçmedi mi?!

Ve siz ne dediniz bu yeni durumda! Hemen çark ederek “onun bir bildiği var” demediniz mi?

Pekâlâ, “dönene” bir şey demiyorum o siyaset yapıyor, ya size ne demeli? Kendinizi bu kadar değersiz ve sıradan mı görüyorsunuz? Ben yine de sizin adınıza üzülüyorum ama  kendinizi bu kadar değersizleştirmek istiyorsanız da sizin bileceğiniz bir şey tabii ki!

Ama ya bize, yani; bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne sıkı sıkı bağlı, özüyle sözüyle dimdik duruş gösterenlere attığınız iftiralara söylediğiniz sözlere ne demeli?! Bu iftira ve karalamaları da yine yukardan dizayn edilen ve sizin kulağınıza üflenen sözlerle yapmanız yok mu, işte buna ses çıkarmamakta doğrusunu isterseniz benim yapabileceğim bir şey değil!

Hele birilerinin, “siz kanın durmasını istemiyormusunuz?” sorusuna muhatap olmak yok mu!

Ulan diye sorasım  geliyor; “eline silah alıp dağa çıkan benmiyim?”  şuursuz herif!

Son cümlem son gelen Vahy’dan olsun istedim… Rabbimiz Araf Süresin de şöyle buyuruyor; ”İçimizde ki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım?”

Şimdi bize düşen tavrın şu olması gerektiğini acizane ifade etmek istiyorum; birilerinin bize dayattığı yalanları her ne pahasına olursa olsun elimizin tersiyle itmeli ve onların oyunlarını duruşumuz ve kararlılığımızla bozmalıyız…

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…