Anlayarak okumak, anladığını sorgulamak ve bütün bunları uygulamaya çalışmak olarak idealize ettiğim bir düşünce dünyam var. 
Fakat uzun zamandır yazdıklarım yüzünden kırgınlıklar yaşadığımı söylemeliyim!
Aslında birilerinin rahatını kaçıracak şekilde meselelere yaklaşmamızın tek mantıklı sebebi inandıklarımız etrafında düşüncelerimizi ifade etme çabamızdır!
Bir düşünürün ifadesi ile meramımızı ifade edecek olursak; “kararlılık insan iradesini uyandırma zilidir.” Bu yüzdendir ki, düşündüklerimi ve inandıklarımı sizlerle paylaşırken bu şuurla hareket etmeye gayret gösteriyorum.

Elbette, hayatı okumak, anlamak ve sorgulamak şuurumuzun seviyesine göre değişir.
İnsana verilen en büyük nimet, aklı taçlandıran “şuurdur” desek yanılmış olmayız. Doğumdan ölüme kadar bilmeye, öğrenmeye programlanmış insanoğlu yaşadığı cemiyetin dertleriyle dertlenmeli ve doğruları bilmek şuurunda olmalıdır.
 
Âcizane; bildiklerimi, gördüklerimi, öğrenip sorguladıklarımı akıl ve vicdan süzgecimden geçirip şuurla harmanlayarak sizlerle paylaşma derdim oldu bugüne kadar.
Ülkemizin iç meseleleri, idari ve toplumsal sorunları, her gün biraz daha kangren hale gelen insanımızın ahlakı yalpalanmaları ortada dururken, bizim “al gülüm ver gülüm” babından yazı yazmamız düşünülmemelidir!
Sizi temin ederim ki; bende en kolay yolu seçer, meseleleri irdelemek ve sorgulamak yerine başka şeylerin hesabını yapar ve şahsım adına çok da rahat ederdim!
 
Çay Haberdeki bu köşe aracılığıyla yıllardır sizlerle birlikteyiz.
Bu süre içerisinde yazılarıma gelen eleştiri ve övgülerden, genel olarak doğru okunup anlaşılmadığım kanaati oluştu bende.
Her birimiz kafamızda oluşturduğumuz şablonlarla yazıları okuyup ona göre hüküm verme yarışı içindeyiz!
Daha Türkçesi; “okuru çok iyi okumadan yazanın yazdığı anlaşılmaz“ prensibi her yazımda yeni baştan tecelli ediyor!
 
Buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
Bendeniz âcizane hakikatleri kendi inandığım gerçekler ışığında aramaya gayret edinmiş ve bu gerçekleri dile getirmeye çalışan bir kişiyim.
Eğer bu gerçekleri anlamak istemiyorsanız bu benim sorunum değildir!
Herkes inandığı ve idrak edebildiği ölçüde meselelere yaklaşır ve anlar gerçeğine sığındığım çok oluyor gelen abuk sabuk eleştiriler karşısında. 
 
Gerçekten çok üzülüyorum!
Kendimizi sürekli kendi dışımızda anlamak ve anlamlandırmak derdindeyiz. Bu anlayış doğal olarak bizi nefs muhasebesinden uzaklaştırarak kendimizden kaçmamıza vesile oluyor.
Hayatın onca sıkıntısı arasında öz benliğinden uzaklaşan insanımız kendisini nasıl ve ne şekilde yeniden toparlayacaktır?
Sorulması ve cevap alınması gereken asıl mesele budur!
 
Elbette yanlış düşünmek, hatalı tespitler yapmak insan doğasında var olan şeyler. 
Ama bu hatalardan dönme erdemini gösterebilmek de insanın şanındandır. Çünkü kendimizin olmadığı düşünceleri zoraki ifade etmek insanı hatalarıyla yüzleştirmez bilakis zamanla bunalıma iter!
İnsanımızın inanmadığı şekilde kendisini ifade etmesi ya da tarif etmesi bana öyle geliyor ki hayata dair sıkıntılarımızın asıl kaynağını oluşturmaktadır.
İnsanın düşüncesi ve vicdanı onu yaratılanlar arasında farklı kılan en önemli değeridir. Bu değeri istismar ettiren her insan vicdani rahatsızlığın girdabında er ya da geç kıvranmaya mahkûmdur!

Şunu üzerine basa basa da söylemek isterim!
Bunu söylemekten de hicap duyduğumu peşinen ifade edeyim.
Ben, siyasi menfaat kazanma densizliği içinde hiç olmadım yazılarımı yazarken!
Aslında biliyorum. En yakınımdan en uzağıma kadar insanımız benden eleştiri yapmamı bekliyor fakat zülfüyâra dokunduk mu “hani bizim iltifatımız” diyerek eleştiri oklarını yöneltmekten geri durulmuyor!

Bugün ülkemizde yapılan siyaset en yakın insanları bile birbirinden uzaklaştırdı! 
Öyle ki bugün ki siyaset ortamı; kılı kırk yararak insanlarla ilişki kuran bendenizi bile en yakın akraba, dost, arkadaş ve uzak/yakın komşularımla aramı açtı ve dostluk adına ne varsa yerle bir etti!
Onun için sürekli vurgu yapıyorum; eğer kişiliğimizi ve vicdanımızı günlük gelişmelere ve siyasetin menfaatlerine peşkeş çektiriyorsak; “insanın kendisini bilmesi” diye özetleyeceğimiz “şuurumuz” yok demektir!
 
Son olarak, meramımı daha güzel şekilde ifade edeceğini düşündüğüm merhum Galip Erdem’in sözüne meydanı bırakıyorum; 
“Okumayı, düşünmeyi, hakikati araştırmayı ve en fenası, birbirimizi sevmeyi bilmiyoruz!” 
 
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…